Önce gerçekleşmesi zor bir rüya dediler. Sonra detaylarını ve gerçek maliyetini hiç kimsenin bilmediği bir imaj kampanyası eşliğinde, televizyon patronu bir dostları süper star Mesut Özil’i Fenerbahçe’ye hediye etti. Mesut Özil geldi ama takımın geriye kalanını Mesut’un yanına takım listesine yazmaya yakıştıramamaya başladılar. Önce bu kanat oyuncuları Mesut’a yakışır mı dediler, İngiltere Championship’te yani İngiltere İkinci Liginde küme düşme hattının hemen üzerinde bulunan QPR takımından Osai Samuel’i aldılar. Bu orta saha Mesut ile oynatacak kalitede değil dediler. Açık artırmadan yedi milyon euro, Mesut Özil’in yanına yakıştıramadılar milli takım oynamış olan iki oyuncu ve sonraki satış payının yüzde yirmisini verip İrfan Can’ı aldılar. Bu stoperler ile Mesut aynı takımda oynar mı deyip Kıbrıs Rum Kesimi takımından Szalai’yi aldılar. Bu yılbaşında gelen Perotti iki üç maç oynayıp gitti. Lemos, Tisserand, Gökhan Gönül, Novak, Sosa, Mert Hakan, Valencia, Thiam, Samatta ve bu yıl alınan daha niceleri artık Mesut’un yanına yakıştırılamıyor. Gönderilmelerinin ve Mesut’a yakışır birilerinin alınmasının yolları aranıyor.
Bu arada Mesut’un oynadığı derbi maçını kaybettiler, Türkiye Kupasında ligin en kötü futbol oynayan takımı Başakşehir’e elendiler.
Şimdi Mesut sahaya girerken ona Mehmet Yozgatlı mı taktik verecek, Mesut’un oynadığı bir takımı Erol Bulut mu yönetecek noktasına geldiler. Teknik Direktör olarak Mesut beyin yakın dostu Arsene Wenger adı şimdiden konuşulmaya başladı.
Arsene Wenger gibi bir Fransız olan düşünür Diderot yoksulluk içinde yaşarken, Rus Çariçesi Katerina biraz da Diderot’a yardım gayesi ile kütüphanesini bir servet karşılığında satın almış.
Bütün borçlarını ödeyen ve ihtiyaçlarını karşılayan geriye de yeteri kadar parası kalan Diderot’a bir gün bir dostu çok değerli bir kırmızı sabahlık hediye etmiş.
Diderot’un kırmızı sabahlığı çok güzelmiş ki diğer eşyaların arasında güzelliği ile sırıtmaya başlamış. Evin genel havası bozulmuş, sabahlığının kalitesine yakışmadığını düşündüğü diğer eşyaları onu rahatsız etmeye başlamış. Çok geçmeden yeni kıyafetler, yeni ayakkabılar, yeni bir duvar halısı, yeni tablolar, yeni baskılar, yeni bir sandalye, gardırop, ayna, yeni bir çalışma masası ve pahalı bir saatle, bütün dairesini tamamıyla değiştirmiş.
Bütün kişisel eşyalarını ve ev eşyalarını kırmızı sabahlık ile aynı kaliteye yükseltmeye çalışırken tüm parasını bitirmiş, yeniden sefalete düşmüş ve hayatının geriye kalanını eskisinden de kötü bir sefalet içinde geçirmiş.
Diderot bu yaşadıklarını 1769 yılında bir yazısında “eski sabahlığının efendisiydim, yenisinin kölesi oldum” diyerek özetlemiş.
1988 yılında Antropolog Grant McGracken; halinize münasip olmayan bir şey edinmenin, eski sahip olduklarınızı tümüyle değersizleştiren, hatta eski sahip olduklarınızdan utanmaya neden olan, her şeyi sahip olduğunuz yüksek değerli eşyanın standardına uyumlu hale getirmeye dönük bir tüketim sarmalına dönüşmesini DİDEROT EFEKTİ olarak adlandırmış.
Fenerbahçe, dönem başında Vedat Muriqi’i satarak harcama limitlerinde bir rahatlama oluşturdu ve takımının nerdeyse tamamını yeniledi. Öyle ya da böyle, haline münasip bir yolda ilerliyordu ve de ligi kazanma iddiası devam ediyordu.
Kendi limitlerinde mutlu yaşarken, bir dostları Fenerbahçe’ye rüyalarını süsleyen Mesut Özil’i hediye etti. Şimdi büyük iddialarla kurdukları eski takımı Mesut’a yakıştıramıyorlar. Adım adım değiştiriyorlar. Daha on beş gün geçmeden hocalarını da Mesut’a yakıştıramayacak hale geldiler. Bizim dışardan gördüğümüzü hiç şüpheniz olmasın takımın içindekiler çok daha iyi görüyordur. Mevcut takım artık kendini çok değersiz hissediyordur ve bundan sonra asla bir takım gibi davranamaz. Bu saatten sonra her şeyi Mesut’a yakışır hale getirmek zorunda kalacaklardır. Tam bir Diderot Efekti yaşıyorlar ve altından asla kalkamayacakları bir tüketim sarmalına girdiler.
Bundan sonra bu hikâyenin iyi bir noktada biteceğini hiç sanmıyorum.
Her şeyi Mesut’a uygun hale getirdiklerinde kulüp çalışanlarının bile maaşlarını ödeyemeyecek hale geleceklerdir.
Sonrasında neler olabileceğini de ne ben söyleyeyim ne de siz duymuş olun.
Ama bu hikâye tarihte ilk kez yaşanmıyor. Nereye varacağı da çok belli. Ben sadece bunun altını şimdiden çizmiş olayım.