Her şeyden önce silahlı kuvvetlere mensup biri olması bir savaş ortamında ölmesi kadar normal bir şey yok.
Ne demişler? “Su testisi su yolunda kırılır”
Üstelik Hazreti Peygamber Muhammed(sav) “Öldüren öldürülüyor” demiyor mu?
Asıl ilginç olan öldürülme tarzı,
ABD, Süleymani’yi bu şekilde vurarak yetersizliğini ve barbarlığını ortaya koymuştur. Amerika’nın bu hain saldırı tarzı tüm dünyanın kulağında bir küpe olarak kalmalı, ancak bu, kimseyi korkutmamalı tam tersine ABD’nin korkak bir devlet olduğu akılda tutulmalıdır.
Süleymani’nin Bağdat’ta vuruluşu önemli bir İslam şehrinin güvensiz bir hale geldiğine işarettir. “Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz” sözü bu gün havada kalmıştır. Bir zamanlar ilmin merkezi konumunda olan Bağdat’ın bu halde olması İslam dünyasının neden ilim ve fende geride kaldığına bir işarettir.
Süleymani’nin bir terör örgütü edasıyla Suriye’de hareket etmesi ve bir çok katliamlara sebep olması onu Müslümanlar nezdinde değerden düşürdü, duyduğumuz, bildiğimiz kadarıyla Heşi şabi onun komutasında Suriye’de operasyon yapıyordu, hepimiz şahit olduk ki Irak Kürdistan’ına neredeyse saldırıyorlardı. Saldırdıkça saldırdı ve bir saldırıya kurban gitti.
İran’da askeri alanda bir derin gücün olduğuna işaret edip, icap ederse devletin emirlerini İslam’ın emirlerini aştığı anlaşılmıştır. Pek tabidir ki Süleymani kendi kafasında Suriye’de operasyon üzerine operasyon yapmıyordu, o İran’da gelen talimatları kabiliyetiyle uyguluyordu. Peki İran’da Suriye’de olup bitenlere rıza gösteren akıl, “İslam ile bağdaşan bir akıldır” denilebilir mi?
Ayrıca Süleymani’nin cenaze töreninde yaşananlar İran’da cahil ve fanatik bir kitlenin olduğu izlenimi ağırlık kazanmıştır. Elbette ki İran gibi bir ülkede ülkesine canını feda edecek yüz binler vardır. Fakat bu kadar taşkınlık yapıp izdiham oluşturarak onlarca insanların ölümüne neden olunuyorsa, tabutu açılıp, kefeni yırtılıyor ve mevtanın mahrem yerleri teşhir ediliyorsa herhalde buna cehalet ve fanatiklik denir.
İmam Humeyni’nin rehberliğinde İran inkılabı oluşunca doğrusu sevinmiştik, uzun zaman ona destek de vermiştik. Şii mezhebini dahi görmezlikten gelip Müslüman kardeş olarak görmüş, başarılarını tebrik etmiş, onurla desteklemiştik. Gel gör ki geçen zaman içinde derin bir askeri varlık devleti avucuna aldı ve Türkiye-İran arasını bozmak için her fırsatı değerlendirdi. Öyle ki Suriye meselesinde karşı cephelerde yer aldılar. Türkiye yine yerine göre manevra yapabildiği halde İran bunu yapamadığı ortaya çıktı. Yani Türkiye’nin derin devleti zayıflayıp, sivil siyaset ön plana çıkarken, İran’da tam tersi oldu.
Buradan çıkarmamız gereken derslere gelince,
*ABD, dengesi bozulan ve değeri eriyen bir devlet durumuna düştü,
*İran, derin devletin avucunda kıvranıyor, öyle ki Ayetullah Hamaney Kasım Süleymani için ağlayabiliyor,
*Bağdat, esaret halini yaşayan güvensiz bir başkent durumunda,
*Türkiye metanetini kuruyor.
Bu meseleyi uzunca yazmaktansa bu şekilde özetlemek bana daha da mantıklı geldi. Askeri gücünün arkasına sığınan devletler, en kısa zamanda dağılmak durumunda kalırlar, unutmayalım. Her devlet kendince bu iddiamdan bir ders çıkarabilir. Devletlerin ömrü ADALET ve hakça paylaşımla uzar.
Kasım Süleymani eğer sağlam bir akide, iman sahibi ise Allah taksiratını af etsin. Ama bu hengamenin içinde bu kaba kabahatleri ile buna ŞEHİT demek akıl karı değildir. Malum devletlerin kanuni şehitleri var İran’ın ona şehit demesi beni enterese etmez.
Bir Müslüman olarak Süleymani’nin öldürülmesini hadisesini böyle görüyorum.
Misillemeye gelince İran’ın hakkıdır, kullanır kullanmaz onun bileceği iştir. İnşallah yine kabak sivillerin başına patlamaz!
Selam ve selametle kalın.