Eshab-ul Kehf(Mağara arkadaşları), Dekyanus adında; haddini aşan, kendini bilmez, ilahlık taslayan bir hükümdarın yakın dostları, güzide gençleriydi.
Dekyanus’un bu ilahlık iddiası karşısında isyan edip, hicrete karar verdiler.
Mernuş, Demernuş, Şazenuş, Yemlihan, Meselina, Mekselina adında bu 6 delikanlı bu zalime başkaldırıp saraydaki vazifelerini bırakıp beldeyi terk ederken yolda Keftetetyuş adındaki çoban ve Kıtmir adındaki köpeği de onlara katılır. Bu mübarek delikanlıların saklandığı mağara halen duruyor isteyen ziyaret edebilir/etmelidir.
Kur’an-ı Kerim bunlardan bahsederken; “Eshab-ül Keyfi verrekim” diyor. Yüce Allah’ın sevdiği kullar arasında yer alan bu delikanlılar insanlığa unutulmaz bir ders verdiler.
Ahi Evran dersleri arasında gençlere okutulan Fütuvetname’de rol/model alınacak gençlerin kıssaları olarak “Eshab-ul Kehf” geçiyor. Peki biz bu delikanlıları gençlerimize ne kadar anlattık?
Niyetin ne kadar önemli oluğunu bilmek açısından çok önemli bir kıssadır onların başında geçen bu hadise. Yaptıkları sadece 24 saatten daha az bir zamanda “haksızlığa hayır!” diyerek, ölümü dahi göze alıp kaçmaktır, o kadar.
Bu delikanlıların ruhu Lice ve havalisinde hep yaşadı, yaşamaya devam ediyor.
Bundan kırk yıl önce Fisovasın’da oluşan PKK, sözüm ona bir haksızlığa başkaldırıydı, ama zaman içinde Dekyanuslar yetiştirdi. Öyle bir hal aldı ki insanlarımız ölümü pahasına PKK’nin gidişatına hayır dedi/diyor.
Cumartesi günü Fisovasın’da açılışına gittiğimiz Cami bunun apaçık delillerinden biri olsa gerek. Saatlerce Caminin minaresinde tekbir ve Salavat sesleri yükseliyordu.
Devlet de Millet de oradaydı, ilin ve kanaat adamları oradaydı, bir valimiz yoktu o da muhakkak şehirde değildi, yoksa böyle hayırlı bir işe candan iştirak edeceğine inananlardanım.
Jandarma Tugay Komutanının il müftüsünün hemen arkasında Allah’a secde ettiğini görünce ayrıca duygulandım, “işte huzur ve sükunet ülkemize, bölgemize ancak böyle gelir” diye düşündüm.
İlim ve edep hazinesi Profesör Dr. Hasan Tanrıverdi,
Vaaz/nasihatiyle insanı cezbeden Seydayi Mele Ali’yi Zerayi,
Haksızlığa karşı duruşu ile tanınan Mele Seyitxan’ı Tıltebanı…
Gibi makul adamların bu açılışa geldiğini görünce ayrıca kalbim mutmain oldu.
Bu camii inşa eden Heci Selimin torunu Heci İbrahim Türkan’dan Allah razı olsun.
İslam’ın nişanesi, Camisiyle, Caminin aksesuarı Minaresiyle, amme hizmetine hazır zemin kattaki Taziye eviyle çok yararlı işlere ev sahipliği yapacak bir eser inşa etmiş.
Birçok katılımcıdan duyduğum ve katıldığı en önemli düşünce şu olsa gerek bir zamanlar PKK örgütünün kurulduğu bu köyden bu gün, bu hizmet veriliyorsa “Ashab-ul Kehf” ruhu yanıyor demek yerinde olsa gerek.
Zaten Devlet Cami ile kavga edince küçük düşmüştü Cami ile barışınca da büyüyecek. Bir İslam toplumunda bu bir gerçektir. Çünkü Cami ile kavga etmek Allah ile kavga etmektir. Malumunuz Cami Allah’ın evidir. Her cami Kabe’nin birer şubesidir.
Peki yeter mi? yetmez,
*Yasal ve anayasal düzeyde İslam ile barışmalıyız,
*Gençlerimizi rehabilite edip, iş/aş vermeliyiz,
*Hak ve adalet kavramını sosyal ve siyasi hayatın içinde daima kriter almalıyız,
*Bir an evvel şu meş’um iç savaşı, sulh ve selamet dairesinde çözmeliyiz,
*Kürtlere Türk demekten vazgeçmeliyiz,
*Vatandaşlığı tüm rütbelerin üstünde bir değer olarak kabul etmeliyiz…vs.
O zaman bu Camilerden yükselen tekbir ve salanın faydaları dünyada da ahirette de bize ulaşır, hayatın kalitesi artar, selam ve dua ile toplum huzur bulur diye düşünüyorum. Zaten İl Müftümüz Yavuz Selim Karabayır’ın da yaptığı kısa konuşması buna işaret ediyordu.
Haydi ya Allah.
Eyüphan KAYA