Garibanlar diyarı Türkiyem bin bir türlü zahmet ve on binlerce şehit verilerek öz vatanını müdafaa ve muhafaza eden Osmanlı tebaası vatandaşlar, ikinci meclis ile beklenmedik bir bela ile karşılaştılar.
1924 anayasası ile halka yabancı olan Fransız, Alman, İtalyan ve İsviçre yasalarıyla ete kemiğe giydirilen devlet, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla vatandaşı dizayn etti, artık kim öle kim kala… çünkü emir yüksek yerden gelmişti. Nice saygın alimlerimiz şapka giymedi diye idam edildi. Daha dün idamının yıl dönümü olan Seyit Rıza ve on binlerce arkadaşının öldürülmesini kim hak ve adaletle izah edebilir ki?
Dindar ve Kürt vatandaşlarımız üzerinden sopa yarım asır indirilmedi, yetmedi faili meçhuller, envai türlü işkenceler derken PKK oluşturuldu, canı isteyeni PKK’ci yapıp yakasına yapıştılar, halka karşı ideolojik yaklaşan PKK on binlerce Kürt vatandaşlarımızı öldürdü.
“Bu böyle gitmez!” deyip alternatif bir oluşum peşine düşenlere de Hizbüllah damgasını vurdular, karanlık bir güç kah onlardan, kah PKK’den birilerini vurup aralarında cinayetin oluşmasına çalıştı, ne yazık ki bazıları Kur’an’da geçen mübarek Hizbüllah kavramını da domuz bağıyla yan yana getirdiler. İşte bunlardan biri de Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz’dır, onu adamdan sayanlara acıyorum.
18 yıldır silaha veda eden, Hüha-Par çatısı altında Müslüman’ca hayatını sürdürmeye karar veren, insanca bir siyaset yapan bu camiayı hala birileri o eski günleri anımsatarak, “şöyle oldu, böyle oldu” diyorlar.
Tutturmuşlar “hesap versin, tövbe etsin” diye akla ziyan şeyler dile getiriyorlar. Yahu JİTEM gelsin hesap versin, PKK gelsin hesap versin diyen var mı? Yok.
Yok efendim Şeyh Sait seriyeleri varmış, vala birilerini hesabına gelsin ya da gelmesin her şuurlu Müslüman’ın evinde bir Hizbullah olmalı, öyle ki 15 Temmuz geceleri gibi hallerde vatanımızı müdafaa edebilelim. Üstelik ülkede de bölgede de İslami hassasiyetin potansiyeli bir siyasi partiyle bağdaştırılamayacak kadar büyüktür. 15 Temmuz gecesi İslami hassasiyet ve halkın yönetim maslahatı gereği şehrimizde kitlesel olarak ilk meydanı dolduran HÜDA-PAR camiası olmuştu.
Hüda-Par üye ve mensuplarının bu normal halini beğenmeyen var, diyorlar ki sendika çatısı altında teşkilatlanıyorlar, yok efendim oklu müdürlüklerini paylaşıyorlar, kantinleri ele almışlar. Hay Allah canınız almasın öyle bir şey varsa sevinmeniz gerekirken şikayet ediyorsunuz. Çünkü bir tane dahi Hüda-Par’lının çalıştığı yer emin yerdir diyebilirim.
Doğrudur Mustadaflar cemiyeti üye ve mensupları namuslu, şerefli insanlardır, İslam’ın prensiplerini yaşamaya çalışıyorlar, dolayısıyla hangi ortamda, hangi konumda çalışırlarsa bir fark oluşturuyorlar; hırsız, arsız değiller, çünkü adamaların nisa, kasa ile dertleri yok, rızkına razı, kanaatkar insanlardır. Ben onları yakından tanıdığım biri olarak tebrik ediyor, kendilerine başarılar diliyorum. Bundan neden birileri gocunuyor anlamakta zorlanıyorum.
Herhalde bu camiaya mensup vatandaşlarımız keyfine düşkün olup, zevzek olmadıkları için sözcü gazetesinin zoruna gidiyor, ta ki gazetenin yazarı İsmail Saymaz üstlendiği rol gereği onlara saldırmaya başladı.
Yahu sen Kürtleri ne sandın? birkaç yıl zarfında Kürtler bir tövbe ve istiğfarla aslına dönecekler. JİTEM’in zulmüyle derin devlet gençlerimizi PKK’nin kucağına attı, meğerse PKK ile JİTEM amca çocuklarıymış. Her geçen gün bu ayan beyan anlaşılıyor.
*TRT Kürdiye karşı olmaları,
*Tercihli Kürtçe dersine karşı boykot çağrıları,
*İslam’ın baş düşmanlığı yapmaları onların ne ayak olduklarını ortaya koydu, buyurun Sözcü gazetesi ve yazarlarına hayırlı olsun, PKK’niz size mübarek olsun, azınlığın azınlığı olan seküler Kürtler neyinize yetmiyor?
Birileri patlasa da çatlasa da artık Kürtler aralarında çarpışmayacak, devlet de eski defterleri karıştırıp, başına bir bela açmayacak, o eski karanlık günler geride kaldı, herkes ona göre hesabını yapsın.
Laiklik adı altında 28 Şubat sürecinde bu milletin canına okuyan kimselerle dahi uğraşmaya zamanımız yok. Bir adli reform ile on binlerce FETÖ mağdurları da hapislerde çıksa inanın, çünkü onların bedduası ülkenin performansını düşürüyor.
Biz ileriye bakacağız, Hukuk ve Adalet diyeceğiz, vatandaşın huzur ve mutluluğuna endeksli bir yönetim tarzı ile devleti hizmetkar bir devlet anlayışıyla tedarik edeceğiz.
Baksanıza Cumhurbaşkanımız Erdoğan ne diyor? Ekonomi, Hukuk ve Demokrasi, o demokrasi dediği birilerinin düşündüğü gibi sözde kalan defolu demokrasi de olmayacak inşaAllah.
Siz siz olun Diyarbakır’lılara dil uzatmayın. Nokta!