Genel kanaat o ki ülkemizin yetiştirdiği ilim ve düşünce adamlarından bir de Prof.Dr.Mehmet Görmez hocamızdır. Doğrusu ta Diyanet Başkan yardımsı iken bu özelliğini fark etmiştim. Başkan olunca da Diyanet Kurumuna bayağı bir değer kattığını söyleyebilirim.
Bu kapasitede olan bir insanın düşüncelerinden, fikirlerinden yaralanmak elbette ki olması gereken bir durumdur. Dolayısıyla zaman zaman konuşmaları yayınlanıyor, röportajları basına yansıyor.
En son Karar gazetesine manidar bir röportaj vermiş. 11 Mayıs günü yayınlanan röportajın içinde de gayet önemli bir cümle geçiyor “Kur’an sadece kanun kitabı olursa hidayet rehberi olmaktan çıkar” ki tam da yerinde bir ifade. Ama büyük punto ile sür manşete taşınmış cümleden “sadece” kelimesi çıkarılmış maalesef! Dolayısıyla cümle anlamını yitirmiş.
Doğrusu Kur’an’ın hukukla ilgili kısmı çok azdır, üç günlük dünya hayatının azlığı gibi
Kur’an kainattan bahseder, ahretten bahseder, insanın şahsiyetinde bahs eder. İnsanı mümin, kafir ve münafık olarak sınıflandırır ve bunların özelliklerini sıralar. Genel ahlak ve vicdan muhasebesine vurgu yapar.
Allah’ın azametinden bahseder, peygamberlerin hikmetli kıssalarını ibret olsun diye anlatır. Doğrusu gayba inanan insanlar ancak Kur’an’dan yeteri kadar faydalanabilirler. Bakara suresinin “elif, lam, mim…” diye başlayan ilk ayetlerine bakarsanız ne demek istediği anlarsanız.
Peki kanun böyle mi? Kanunlar insanın beş duyu organına hitap ederler. tat ve koku duyunsun da bir kenara bırakırsanız alanı daha da daralıyor. Halbuki Kur’an Fizik ve Fizik ötesini, Mikrobiyolojiyi, Astronomiyi en önemlisi de gaybi konu alır. Aslında o gayb dediğimiz biz insanlar için gaybdir, Allah indinde hakikattir bunu da belirtmekte fayda var.
Hal böyle olunca Kur’an’ı sadece kanun kitabı gibi algılamak doğru değildir. Ama bu cümlenin içinden “Sadece” kelimesini çıkarırsanız cümle asıl masadından sıyrılır ve bir anlamda nerdeyse tabi olması mümkün olmayan bir kitap olarak algılanır.
Ben bu haksız manşeti Görmez Hocamıza gönderince bana kısa ve öz bir cevap verdi “Allah ıslah etsin röportaj vermeyince gönül koyuyorlar, verince de böyle yanlışlar yapıyorlar” daha ne desin.
Ben de bu manşeti bir büyüğümün paylaşımından aldım, ifade ona tuhaf gelince benim bu konudaki fikrimi sormuştu. Manşeti inceledim satır aralarındaki cümlede “sadece” kelimemi var, ama büyük punto ile manşete alınan cümlede “sadece” kelimesi çıkarılınca cümle asıl anlamını yitirmiş. Bunu Karar gazetesine yakıştırmadım doğrusu.
Sevgili dostlar çağlar ötesine hitap edip, her asrın insanının kendince bir anlam çıkaracağı bir ilahi kitabımız var, ondan yararlanmaya çalışmamız gerekirken her fırsatta üzerinde bir hileli yorumlar yapmamız doğru olmasa gerek.
Kitabımıza uysaydık,
*Kürt-Türk sorunumuz olmazdı,
*Faiz ile zenginimiz daha zengin fakirimiz daha fakir olmazdı, Üstat Bediüzzamanın “sen çalış ben yiyeyim” şeklin de çarpıcı bir ifade ile eleştirdiği çarpık ekonomik düzenimiz olmazdı,
*Zina bu kadar yaygın olmaz, dolayısıyla babası belli olmayan çocuklarımız olmazdı,
*Kumar müessesi, üstelik başına milli getirilerek bu kadar normal bir hal almazdı,
*Yılda binlerce kazaya sebebiyet veren ve birçok ailenin dağılmasına sebep olan alkol tüketimi bu kadar hoş karşılanmazdı,
*Dünya çapında yıllık cirosu 500 milyar dolar olan ve kadını maskara haline getiren kozmetik sanayi ülkemizde bu kadar cazip olmazdı,
*Ayrıca Kur’an’ın bize önerdiği ahlakı hayatımıza kriter alsaydık hem dünyamız hem ahretimiz mamur olurdu.
Peki bunu yapmamakla ne kazandık derseniz, valla sadece yarım gavur olduk, değerimiz beş para oldu, gün geldi 70 sente muhtaç olduk. Bu ara bir az kendimize, özümüze dönmek için uğraşıyoruz bu sefer zamanında yaptığımız yanlışların günahı ayağımıza dolanıyor.
CEDAW sözleşmesi gibi, İstanbul Sözleşmesi gibi, daha da geriye gidersek Fransa, Almanya, İtalya, ve İsviçre’den aldığımız yabancı kanunlar her biri önümüze kocaman bir engel olarak duruyor. Ayrıca insan niteliğimiz bozulmuş istediği cümleyi sizin adınıza söylüyor, hakkınızda kötü bir kanaat oluşturuyor, daha sonra küçük harflerle tekzip yayınlasa da artık akıllarda kalan kalıyor. Bu karar gazetesinin yaptığı da budur maalesef!
Karar gazetesine yakıştırmadım, ama onlar kendilerine yakıştırmışlar ne yazık ki,
Kendilerine müteşekkirim, bir kaç internet sitesinde yazılarım yayınlanıyor ama ulusal bir gazetede manşet olamıyoruz. Keşke bu yazım Kararın manşetine denk bir manşet olabilseydi.
Fakat yüce Allah herkesi gücü nispetinde sorumlu tutuyor, ben bu yazıyı yazmakla yükümlüyüm, neşredilmesi medyaya kalmış. Karar gazetesine de göndereceğim inşallah yayınlarlar.
Siz siz olun başkasının sözünü çarpıtmayın, vebali ağırdır.
Benden söylemesi.