Hüseyin Kansu Saraybosna'lı bir kişi ve Aliya’ya yakın olması hasebiyle İzzetbegobiç’i yakından tanımış, danışmanlığını yapmış bir kimse. 1995 yılında Refah, 1999 yılında Fazilet, 2002 yılında ise AK Partiden İstanbul Milletvekilliğini de yapan Kansu, diyar diyar gezerek Aliya İzzetbegoviç’in hayatını anlatarak vatandaşlarımızı uyarıyor, bilgilendiriyor, hakka davet ediyor.
Diyarbakır Birlik vakfında normal seminerlerin dışında spontane gelişen bir fırsatı değerlendirerek Kansu beyefendiyi Birliğe çağıran Şube Başkanı Metin Evsen beye de teşekkür ve dua ediyorum. Bu vesileyle Ali İzzetbegoviçi daha iyi tanıma fırsatı yakaladık.
Hüseyin Kansu beyden Aliya İzzet begoviç’i dinlemek bir başka oldu.
Buyur beraber konuşmasının tamamını olmasa da bir özetini okuyalım, paylaşalım ne dersiniz?
Hüseyin Kansu beyin anlattıklarından bu kadarını kaleme alabildim.
“Aliya İzzetbeboviç’i yakında tanıyıp, düşüncelerinden istifade imkanı buldum, talebesi olmakla iftihar ediyorum.
Kendisi 1925 yılının 8 Ağustos’unda Saraybosna’nın kuzeyinde küçük bir kasabada doğmuş, daha 3 yaşındayken babası iyi yetişsin diye Saraybosnaya göçmüştür.
Saraybosna Avrupa'nın Küdsü olarak biliniyor. Çünkü Saraybosna’nın göbeğinde yapılan Gazi Husrev Bey camisinin etrafında, Camiler, Havralar, Sinagoglar ve Kiliseler bir arada bulunmaktadır, bu yönüyle Küdüs’e benzemektedir. Gayr-i müslim ülkelerde bu hoş görüyü bulamazsınız. Çünkü İslam sadece inançlara bu hürriyeti veriyor.Bu da onun canlı örneklerinden biri.
Aliya çok dindar bir aile çocuğudur. Aliya annesi için “mütteki bir anneydi” diyor. Mutteki, Allah’ın emrine sıkı sıkıya bağlı yaşayan kimselerin vasfıdır.
Annesi çocuklarını daha küçük yaşlarındayken sabah namazına kaldırır, camiye götürüyormuş. Aliya’nın kız kardeşi Hayriye teyze bir konferansta dedi ki babam yatalaktı, İslami terbiyeyi annemiz bize öğretti.
Aliya daha 11-12 yaşlarındayken ona sormuşlar “ne olmak istersiniz?” “hukukçu” demiş, 15-16 yaşlarında bu defa şöyle bir soru sormuşlar kendisine “Niye hukukçu olmak istersin?” O da demiş ki; “Müslümanların haklarını savunmak için.” diyerek bilinçli bir cevap vermiş. Ta o zamanlarda bu şuurla yetişmiş.
Avrupa'nın göbeğinde zulme düçar kalmış bir millete önderlik yapabilmek için yüce Allah bir lider yetiştiriyor. Yüce Allah Bosna’da yapılan zulmü biliyor ve onların bu durumuna rıza da göstermediği için sünetüllah gereği bir lider yetiştiriyor.
1938 yılında o katı sosyalist devlet içinde “Genç Müslümanlar Hareketi” adıyla bir oluşum teşekkül edilmektedir.
Bu komünist akımlara gençler kapılıyorken, Ailya ve arkadaşları genç müslümanlara bir yol gösteriyorlar.
16 yaşında “Genç Müslümanlar” hareketine üye oluyor, daha lisedeyken Doğu ve Batı klasiklerini okumuş, anlamış, bu konuda seminerler veriyor. İslam medeniyetinin yeniden inşası ve ihyası gereğine vurguda bulunuyor.
Bu hareketin hedefinde bir medeniyet tasavvuru var. Onlar diyor ki, “İslam sadece inançtan ibaret, ibadetten müteşekkil mistik bir din değil, aynı zamanda bir hayat nizamidir.”
21 yaşındayken hapse giriyor üç yıl hapiste kalıyor, bir süre serbest bırakıldıktan sonra ikinci defa yakalanınca kendisi 13 arkadaşıyla birlikte 5 yıl daha hapiste kalıyorlar.
Aliya’nın 13 tane arkadaşı sosyalist/kömünist yönetimi tarafından katlediliyor ve hareketin başına Aliya getiriliyor.
Ailya İzzetbegoviç, şehit edinen arkadaşlarından bahsederken “iyiler hep erken ölür”, “bir başarı varsa öldürülen kardeşlerimizin kanı/ emeği üzerinde teşekkül etti” , “bu dava bizim gibi zayıf insanların boyunda kaldı”.dermiş.
“Özgürlüğe kaçış” kitabını hapisdeyken yazıyor.
Bu hareketin öncülerinden 5 kişi uzun zaman çalışarak hareketi anlatan bir eser yazıyorlar.O eserin sonunda Aliya’in mahkemelerde verdiği savunmalar da yer alıyor. Okumanızı tavsiye ediyorum.
İslam deklarasyonu/İslam manifestosu/kral marksın das kapitalizmine reddiye tarzında adlandıranlar olmuş. Salih Beymen Aliya’ya diyor ki: “bu eser senin adına basılsın ve bu hareket senin üzerinde dünyaya tanıtılsın.”
1992 yılı 6 Nisan’da bir büyük soykırım yaşandı ve 180 bin Müslüman Saraybosna’da öldürüldü, ruhları şad olsun.
Malum 1990’lı yıllarda Berlin duvarı yıkıldıktan sonra Sovyet Rusya da dağıldı.
Saraybosna'ın bağımsızlığı için yapılan referandumda %60 şartı getirildi, ama bu oranın üstünde bir oy oranıyla kabul edildi. Aliya hemen Meclisi topladı ve baş komutan kim olacak sorusuna cevap arandı ve kendisi seçildi.
Parlamentoda şu kısa konuşmayı yaptı.
Benim için bu gün en mutlu gündür, bu gün Rabbım benimle, halkım benimle, İslam dünyası bizimle ve asla köleliği kabul etmeyeceğiz, göreceksiniz bir çok ehli vicdan ülkeler de bizi tanıyacaklar.
Bosna herkesin bağımsızlığını tanıyan ilk beş devletten biri Türkiyedir.
Bu defa silah ambargosu getirdiler. Amaç Bosna hersek eli boş kalsın, tabi bunu kararları arasında gizlediler. Hani Arapçada Kafir demek, örten gizleyen demektir ve hala da amaçlarını yaptıkları sözleşmelerde gizlemeye devam ediyorlar.
Bir ara Cumhurbaşkanımız İsrail hükümetini sert eleştirince Baydın dedi ki “Erdoğan Antiseminsttir” ve niyetini gizledi.O ne dedi “hayır ben antiseminst Yahudi düşmanı değilim, ben siyonistlerin düşmanıyım” dedi. Siyonistler bir çok devlette var, hatta bazı Yahudiler dahi bu siyonistlerden memnun değildir.
Slavenya’nın, Hırvakistan’ın silaha ihtiyacı yoktu, hatta iki devleti de AB ‘ye üye yaptılar, dolayısıyla bu ambargo Saraybosna’nın işini zorlaştırdı çünkü onların silahı yoktu. Elhemdulillah Anadolu bir bütün olarak Saraybosna'ya destek veriyorlardı.
14 Aralık 1995 yılında bir ateşkes ile savaş sona erdi, ama Saraybosnanın sıkıntıları devam ediyordu.
Aliya İzzetbegoviç bir çok kitap yazmış ve bir çok eserin çevirisini yapmıştır.
Anadili gibi İngilizce bildiği halde uluslar arası konferanslarda hep kendi anadiliyle konuşuyordu. “Bu dil ile konuşan bir halk var” gerçeğine dikkat çekmek için bunu yapıyordu.
Kimi askerler “düşman camilerimizi yıkıyor, biz de onları mabetlerini yıkalım” deyince “sakın ha! Sırplar bizim öğretmenlerimiz olamaz” demiştir. Eğer biz yaşlılara, çocuklara, kadınlara, elinde silah olmayanlara sıkıntı verirsek Allah bize olan yardımını keser, başarılı olamayız demiştir.
2003 yılı 19 Ekim günü vefat etti. Vefatından 2 yıl önce kongrede aday olmadı ve bazı ülkelere verdiği sözün gereği olarak gitti mücadelesini anlattı.
Vefatından bir gün önce 18 Ekim günü o gün itibariyle Başbakanımız olan Recep Tayyip Erdoğan onu ziyaret etmeye geldi. Kalabalık heyetten sadece kendisine görüşme izni verildi, sübhanellah bir gün sonra da vefat etti.
Dünyanın muhtelif ülkelerinde 55 uçak, Türkiye'den de 5 uçak cenaze merasimine geldi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uluslararası programı vardı dolayısıyla kendisi cenaze merasimine gelemedi ama Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül ile 120 vekil Saraybosna’da hazır bulundu.” Dedi.
…..
Daha sonra Aliya İzzetbegoviç’i anlatan ve tualler üzerinde sergilenen resimler ve pankartlar üzerinde hafızamızı tazeliyecek tarzda tekrar bir özet olarak Aliya’yı anlattı ve toplu fotoğraf çekimi etkinlik son buldu.
Ruhu şad mekanı cennet olsun. Onu anlatanlardan da, dinleyenlerden de, benim gibi yazandan da, okuyup paylaşanlardan da razı olsun.
Amin demeniz dileğiyle.