Vatan, üzerinde millet varsa vatandır,
Millette, aileden oluşuyorsa millettir,
Aile, değerler dairesinde aile fertleri arasında bir ahlaki/hukuki sevgi saygı bağ varsa aile olur.
İşte İstanbul Sözleşmesi bu ahlaki hukuki bağı baltalıyor, ona bağlı aile, aileye bağlı millet ve millete bağlı olarak da vatanın içi boşalıyor. Evet toprak parçası üzerinde iki ayaklı canılar dolaşıyor ama bunlar bizden değildir.
Baba evlat ilişkisini zedeliyor,
Ne erkek ne de kız çocuklarına babanın uyarı mahiyetindeki bir nasihatine dahi müsaade etmiyor. Çocuğa istediği aile ile istediği evde yaşama hakkını sözde getiriyor, baksanıza İstanbul’da CHP belediyeleri köşe başı bilbordlarda bunun tanıtımını yapıyor.
Kızınıza bir uyarıda bulunamazsınız, sesiniz gür çıktığı anda kız çocuğunuz şikayette bulunduğu halde hemen evden uzaklaştırıyorsunuz. Gecenin 24’ünde kızınız kapıya geldi, yanında partneri var “kızım bu kimdir?” diye sert bir tepki gösteremezsiniz.
Ne yazık ki haberlere düştü; Bir baba evinde zina eden kızına bir tokat attı diye para cezasına çarptırıldı.
Ayrıca kızın ahlak dışı davranışları ile ilgili bir uyarıda bulunursa baba, kız “babam beni taciz etti” dedi mi vay o babanın haline maalesef bu tür yaşanmış olaylar da vardır.
Karı koca arasını bozuyor,
Karı-Koca arasındaki münasebetlerde psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, fiziksel şiddet diye dört çeşit şiddet kavramı geçiyor bu sözleşmede. Herhangi bir konuda kadın “kocam bana şiddet uyguluyor” şikayeti ile emniyete müracaat etse koca evden uzaklaştırılıyor. Ayrıca bu şiddet sınırları da belli değil, nereden başlayıp nerde bittiği bilen yok.
Diyarbakır’da adamın biri maaşının yarısını eşine yarısını kendine bırakıyordu, şu anda kadın canı istediği zaman evden çıkıyor, züppelerle masa sohbeti yapıyor, koca bunu kabul etmeyince boşanma davası açmış, kadının avukatı demiş “maaşın yarısı, arabanın ve evin de yarısını kadına ver boşanmayı hızlandıralım.” Şimdi bu kadın 300 bin liralını yarısını arabadan, 600 bin liranın yarını evden alacak, maaşın yarısını nafaka olarak alacak ve gayri resmi fingirdeşecek ve yasalar buna müsaade edecek, hey Feministler! kadın yakında cinayete kurban gidebilir haberiniz olsun. Nafaka meselesi ayrı bir dert ama kocanın burada bir tehdit, bir tokat atmama nedeni yine İstanbul sözleşmesidir.
Mesela koca eve geldi, evde bir yabancı erkek, yüksek sesle tepki gösterse “bu kimdir, niye bize gelmiş?” diye şiddet uygulamış oluyor ve gelen emniyet mensubu kocayı evden uzaklaştırıyor.
Peki kocaya kalacak bir adres gösteriliyor mu? Hayır, Ankara’da 3 ay 15 gün sudan bahanelerle evden uzaklaştırılan koca Diyarbakır’a gelip bir caminin imam odasında zamanını geçirdi feministlerin bu zulümden haberi var mı?
Kısacası kadın erkek birbirine düşüyor, böyle bir hayatın da tadı kaçar.
Nerde erkek düşmanı Feministler,
Nerde bu sözleşmeyi her fırsatta savunan Özlem Zengin ve aveneleri?
Nerde bu sözleşmeye ülkemiz adına il imzayı atan Fatma Şahin?
İmdat ey millet, imdat!
LGBT’ye şemsiye açarak insanlığın anasını ağlatıyor,
Bu sözleşme “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “cinsel eğilim” adı altında, eşcinsellere resmiyet kazandırmayı imza veren devlete şart koşuyor.
Kadın ve erkeğin tarih boyunca fıtratı gereği yerine getirdiği rolü tanımıyor; aslında kadın erkek eşit duygularla yaratılıyor biz onları erkek ve kadın rolünde yetiştiriyoruz.
Madem eşittirler, kadın erkek evlene bildiği gibi erkek erkeğe de kadın kadın da evlenebilmeli. Ayrıca bunlar tuvalet ve hamam birliğinde de ısrarlıdırlar. Kadın erkek tuvaletleri niye farklı olsun diyorlar.
Evde anne baba olduğu gibi baba bir, baba iki ya da anne bir anne iki de olabilmeli,
Ey feministler müslümansanız tövbe edin,
Ey Özlem Zengin ve aveneleri, bu sözleşmeyi savunmaktan vazgeçin,
Ey Fatma Şahin, bu sözleşmeye ilk imza atan kişi olarak bu halktan özür dilemenizi bekliyorum.
Sadece bu mu bu sözleşmenin 12 maddesinin 5.maddesi diyor ki kadına yönelik şiddette örf, adet, töre, gelenek, sözde namus ve dinden gelen hiçbir norm kabul edilemez.
Onun için İstanbul Sözleşmesi Kutsal kitabımızın ayetlerine dahi müdahale eder; Ramazan ayının ilk cuması ve ilk günü, 24 Nisan’da Diyanet Reisimizin Hacı Bayram-i veli camisinde okuduğu hutbeye müdahale ettiği gibi,
Mabedimize de el uzatır; Diyarbakırlı Ramazan hocanın yakışık olmayan bir kıyafetle 5.haremi şerif olan ulu camiye girerken bir kadına yaptığı uyarıdan dolayı ceza aldığı gibi.
Dolayısıyla İstiklal Marşımıza bile hiçe sayıyor;
“Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Peki soruyorum bu hal ölümden beter değil mi? Kim ne hakla bu sıkıntıları insanımıza yaşatıyor?
Birçok ülke imzalamadı, birçoğu şerh koyup kabul etti, hala da uygulamaya koymamış.
*Macaristan parlamentosu reddetti,
*Rusya lideri Putin reddetti,
*Ermenistan uygulanmasın diye imza kampanyası açmış,
Bize ne oluyor ki bu menfur sözleşmeye karşı bu kadar sessiz kalıyoruz.
Türkiye Aile Meclisi olarak üç yıldır avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz, kimi vatandaş hala küçümser bir bakışla bize bakıyor.
Şimdi anlatabildim mi neden “İstanbul Sözleşmesi vatan yıkar!” demişim. İçinde adam gibi adam yaşamıyorsa ne edeyim bu vatanı? Bu kınalı kuzular bunun için mi vatan uğruna şehit oluyorlar?
Eyüphan Kaya
Türkiye Aile meclisi Güneydoğu Bölge Başkanı