1-Hırsız arsız kimselere,
2-İşini angarya usulü yapan devlet memurlarına,
3-Halka üstten bakan yöneticilere,
4-İhalelerden pay alanlar, fesat karıştıranlara,
5-Dünyevi kayıp ve endişelerle İslam’ın bazı değerlerini gizleyen din adamlarına,
6-Zalim ve zorba adamlara,
7-İslam’ın aleyhinde atıp tutanlara,
Hakkımı helal etmem arkadaş!
Sevgili dostlar siz buna on yedi vasıf da ekleyebilirsiniz ama bir yazı bundan fazlasını kaldırmaz, bu yazı bir perspektif ortaya koyuyor, ölçü insan hakkı, ölçü kamu yararı olunca baka bakşa bir çok sıkıntıları da sıralayabilirsiniz.
Hırsız arsız kimseleri selamsız ilgisiz bırakmak şerefli kimselerin boyun borcudur. Ayrıca aşırıya gitmemek şartıyla eleştirmek de onların hakkı, hatta vazifesidir. Çünkü hem bunların tanınması bilinmesi lazım, hem de bu vasıfları iyi vasıflar olmadığını bilmek ve dillendirmek gerekir. Hırsız arsız insana güvenemezsiniz, malınıza da namusunuza da ihanet eder, daha var mı ötesi?
Devletin çarkını gevşeten, paslanmış makine dişi gibi vatandaşa huzur kazandıracağına moral bozucu bir tarzda canı istediği gibi görev yapan/yapmayan devlet memuru bir parazittir ve devlet ile millet arasında bir “ kara kedi” gibi hayatı kolaylaştırması gerekirken sıkıntı verir ve bu sıkıntı devletin hanesine yazılır, halbuki devlet, vatandaşına hizmet etsin diye ona maaş veriyor, ona bir rol bir sosyal statü vermiş değil mi?
Bir yönetici çalıştığı kurumun temsilcisi olup, o kurumun vitrininde yer alır. Hem mahiyetindeki insanları kontrol etmekle hem de motive etmekle yükümlüdür. Eğer yönetici vatandaşa maraba gözüyle bakarsa “at sahibine göre kişner” ifadesiyle mahiyetindekiler de benzer bir hataya düşebilirler, halkın hizmetkarları hakla üstten bakarsa halimiz ne olacak?
İhalelerin para kaynağı hazinedir, hazine tüm vatandaşın ortak malıdır. Buradan bir şeyler haksız yere alanların vebali pek ağırdır. Çünkü milletin tamamına karşı borçlu olurlar. “devletin malı denizdir, yemeyen domuzdur” diyenler domuzların hasıdır. Yüzüne tükürün vebalı varsa bana aittir. Bu zihniyette olan insanlar var oldukça biz nasıl huzur bulacağız, fakir mağdur hakkına ulaşacak?
Beşikten mezara kadar bir insana lazım olan dini bilgiler, dini değerlerdir, çünkü bu değerler eşliğinde yaşayanlar ebedi hayata rahat ederler, eğer bir din adamı korku ve endişelerle bazı dini mevzularda eksik aksak bilgi paylaşıyor ve Müslümanları gerektiği gibi aydınlatmıyorsa halımız ne olacak?
Zulüm dünyanın en adi vakalarından biri, zalim olan kimse bir o kadar karaktersiz ve ad,i zulüm hiç insana yakışır mı? Bir insan güçsüz olabilir, yeterince etrafında yakınları olmaya bilir, eli kolu uzun olmayabilir; bu durumda olan bir kimseye hakaret etmek, elindekini almak haktan reva mı? Bunu yapmak insana yakışır mı? Tam tersine düşük ve zayıf insanlara yardımcı olmamız gerekmez mi?
İslam’ın aleyhinde atıp tutulanlar, bunları da kınamamak elde değil racıh rivayetlere yüce Allah 124 bin peygamber ve 313 Resul göndermiş ve bunların asıl hedefi insanları yeryüzünde Allah’ı tanıyarak, O’na ibadet ederek, uyumlu bir şekilde huzur ve sükunet içinde yaşamını sürdürebilmeleri için mücadele etmişlerdir. Ortak davaları; “Allah var Ahiret var ve insanlar yaptıklarına göre ebedi hayatta karşılanacaklar, amel ve niyetlerine göre ağırlanacaklar”. Bu mesajın son Resulü Hz.Muhammeddir. inanırsınız inanmazsınız, o özgürlük hakkını da insanlara tanınmıştır. Ama haddini aşarak İslami değerlerle alay etmek, bilir bilmez meseleleri ele alarak İslam’ı eleştirerek, Müslümanları rencide etmeye kimsenin hakkı yoktur. O İslam ki diğer dinlerle de barışık ve diğer dinlerin artı değerlerini içinde barındırıyor. Birileri bu değerlerle uğraşarak hayatı çekilmez hale getiriyorsa gayretli birer vatandaş olarak ben sen sesiz kalabilir miyiz?
Dikkat edilirse bu şikâyet edilen vasıflarda bireysel menfaat söz konusu olmadığı gibi kişinin nefsini ilgilendiren konular da değil. “her koyun kendi bacağından asılır” meselesi burada geçerliliğini yitiriyor.
Ben bir vatandaş olarak bu ve benzeri vasıflara sahip kimselere hakkımı helal etmem, ayrıca sağımda solumda fark etsem eleştiririm, gerekirse adalete şikâyet ederim. Bu medeni bir insan olarak birinci vazifemdir. Şayet yapamazsam da en azında karşılaşsam selam vermemek için yolumu değiştiririm, yüz yüze gelmek durumunda kalırsam şayet en azında yüzüne tebessüm etmem, ki bu da küçük bir cezalandırma tarzıdır.
Bence vatandaşlık hak ve görevlerinden biri de bu konularda uyanık davranmaktır. Siz siz olun “rızayı kabahat aynı kabahattir” atasözünden pay almayın emi?
Selam ve saygılarımla, bu iki insani değer kimlere düşmez artık anlaşılsa gerek.