Dünya bir değişim ve gelişim içindedir, ama batı alemi insani değerler bakımından istikametini kaybetmiş, şu anda batının rehberleri kala kala sapkın topluluklar kaldı.
AB ekonomik kaygılara endeksli, korkuya dayalı oluşan bir coğrafi/dini örgüttür, ABD ise dünya sömürüsü üzerinde oluşmuş sanal bir Teksas devletidir. Yakında dağılırsa sanaldan neyi kast ettiğim daha iyi anlaşılacak galiba.
ABD’nin son birkaç başkanlarının ne kadar dengesiz hareket ettiklerine hep birlikte şahit oluyoruz.Birer İngiliz kuklası olduğu ayan beyan ortadadır.
Bunlar insanın dünyaya bakan yüzüne aşıktırlar, kadınlarının makyaj ve modaya bu kadar ilgi göstermesi de bundan kaynaklanıyor, bay olsun bayan olsun tek evlilikle, vefaya dayalı bir hayat sürenleri var mı yok mu tartışılıyor, çünkü bunlar üstünlüğü tek taraflı değerlendiriyorlar, varsa yoksa dünya.
Düşünün ki bunların gizli ajandasında dünya nüfusunu azaltma gibi bir planları bile var, zaman zaman uluslararası kongre ve konferanslarda kulak misafiri olduğum dahi olmuştur.
Yeryüzündeki bu savaşların, bu virüslerin altında bu sinsi düşünce olduğu da söylenebiliyor.
Baksanıza bir az insanlık, bir az haya olduğu yerlerde bu devletler cirit atıyor, buyur işte, Ortadoğu bir derece edep ve hayanın yaşadığı bir coğrafya iken, bu ara hem kültürel, hem de sıcak savaşla buraları tanınmaz hale getirdiler.
Daha açık örnek verelim Kürt’lerin üzerinde oynanan oyunlar bunun en can alıcı misalidir.
Son birkaç yıldır AB parlamentosu yeni bir tarikat keşfetmiş LGBT tarikatı onlar için kırmızı çizgidir, ona göre taraf belirliyorlar. Baksanıza Polonya ve Macaristan bu ahlak dışı oluşumlara müsaade etmedikleri için müeyyide uygulama ile bu iki ülkeyi tehdit ediyorlar. Bu kadar seviyesiz bir duruma düşen bir oluşumun kapısında beklemeye gerek var mı?
Peki Türkiye bu sözleşmeyi reddettiğine göre artık dünya üstüne dünya gelse AB Türkiye’yi kabul eder mi? Hem namus kavramının bir anlam ifade etmediği bir dünyada ne işimiz var?
Amerika Ortadoğu’da cirit atıyor, her gittiği yerde arkasında kan, revan ve gözyaşından başka bir şey bıraktığı yok ve her geçen gün insanlığın gözünde prestij kaybedip, sakıncalı piyade haline gelmişken bizim bu ülkenin etrafında dolaşmamıza gerek var mı?
Peki ne yapalım dersseniz?
*İç sorunlarınızı çözün,
*İslam hukuku ile devlet mekanizmasını onarın, tedavi edin,
*Vatandaş hukukunu geliştirin,
*Yönetim erkinize Adalet damgasını vursun,
*Hırsız arsız kimseleri siyasete ve bürokrasiye almayın,
*5816 numaralı yasayı kaldırın, ta ki yakın tarihte ne olmuş ne olmamış gün yüzüne çıksın, cumhuriyet döneminin iş birlikçileri ve yerlileri milleri kimlerdi deşifre edilsin,
*Uluslararası düzeyde D-8 ile başlayan oluşumu bağımsız bir topluluk haline getirin, yakında 18….118 devlet biraya gelir ve BM’yi de bir an evvel devre dışı bırakmak lazım, geç bile kalıyoruz.
193 ülke üyeli bir örgüt eğer 8 milyonluk nüfusu ve üç adımlık toprağı olan İsrail ile başa çıkamıyorsa bu oluşum ağır hastadır, nefesi kendisine yetmiyor demektir.
Cesaretinizi toplayın, siz ne diye AB ve ABD’den BM’den bu kadar korkuyorsunuz, sizi yemezler yahu!
Unutmayın Üstad Bediüzzaman şöyle buyuruyor “kim ki himmeti milleti ise milleti kadar güçlüdür” arkanızda halkınız var, halkın hassasiyetlerini dikkate alarak yolunuza devam edin.
Yazıktır, günahtır… yeryüzünde meydana gelen bu haksızlıklardan hepimiz mesulüz unutmayın! Avrupa Birliği(AB) ve Amerika’nın ömrünü uzatmayın, etrafından çekilin ki sırt üstü yere düşsünler, düşsün ki fakir fukara biraz nefes alsın.
Benim kanaatim budur.
Vesselam