Sevgili dostlar bazı ilahi nimetler var ki onları çalışarak elde edemezsiniz, bunlardan bir kısmı nimet-i ilahi olan yer altı yer üstü kaynaklarıdır, ilkimdir, coğrafyadır, gece-gündüz muadilliğidir, yer altı yer üstü sularıdır, diğer madenleri şimdilik katmayalım.
Bizim ülkemiz bu açıdan avantajlı bir ülkedir. Kaç ülkede Dicle Fırat gibi nehirler var, dağları, ovaları bu kadar uyumludur, gece gündüz bazen eşitlenecek kadar muadildir. Dört mevsim yaşanmaktadır, hatta aynı anda farklı mevsimlerin yaşandığı bölgelerimiz var.
Bütün bunları yazarken dahi içim buruk bir tarzda yazıyorum, çünkü 70 yıllık cumhuriyet bu değerlerden faydalanmak yerine toplum mühendisliğini kendine dert ederek bu halkın inanç ve kültürüyle, yaşam biçimiyle uğraştı. Bu haksızlığa direnç gösteren halka askeri darbelerle ayar verildi.
Genel olarak vatandaşlarımız, özel olarak Türk vatandaşlarımız bu konuda yapılan zulümleri, haksızlıkları göz adı ederek aralarında suni bir tartışma ile vakit öldürüyorlar. Hala bazılarının aklı başına gelmemiş olacak ki Kürt vatandaşlarımızın dil ve kültürüne düşmanlık besliyor.
Kimse demiyor ki Çanakkale ruhu ile ayakta kalmaya çalışılan bu ülkede neden Allah’ın yasakladığı her şey serbest, Allah’ın emrettiği şeylerden de suya sabuna dokunmayanlar kısmen serbest, ama bir kısmı da yasak. Çok eskilere gitmeye gerek yok, 28 Şubat sürecini hatırlayın ne demek istediğimi kolaylıkla anlarsınız.
Başka bir ifade ile “biz işimize bakmıyoruz.” Takriben 20 yıl önce Amerikan menşeli “Th Time” adlı bir dergi, “bu ülke 160 MİLYON insanı besleyebilecek kapasitededir” derken biz neden bunun yarısı bir nüfusa sahip olmamıza rağmen neden huzurlu bir tarzda yaşamaktan aciziz diye düşünmüyoruz.
Bir GAP projesi hikayemiz var, yarım asırdır tamamlanmadı. Bu projenin bir parçası olan Silvan Barajı son birkaç yıldır gündeme geliyor, en son haberlere baktım DSİ Genel Müdürü yine Silvan Barajına methiyeler dizmiş, “efendim bu baraj devreye girdiği anda yüz binlerce vatandaşımıza iş çıkacak” diyor.
Hoş güzel de buna hazırlık yapıyor muyuz? Mesela;
*Bu barajın sahasındaki sulu tarımda çalışabilecek vatandaş yetiştirdiniz mi?
*Ürün çeşitliliği konusunda vatandaşlarda bir farkındalık oluşturdunuz mu?
*Suyun ve Toprağı değerini bilen nitelikli tarım işçisi yetiştirdiniz mi?
Benim bu konuda başlatılması gereken bir projem var, buna “sağlıklı iş, sağlıklı hayat” diyorum.
Eğer bu barajın sahasına giren tarım arazilerinden gerçek anlamda verim elde etmek istiyorsanız, şimdiden bu projenin verim katsayısını arttıracak nitelikli elemen yetiştirmelisiniz.
İş-Kur-Ziraat Fakültesi-Ziraat Odaları-Tarım İl/ilçe müdürlükleri-Büyükşehir Belediyesi ortak bir protokole imza atarak bu konuda bir çalışma başlatmalıdır. En az 40-50 bin nitelikli insan bu yeni iş alanı için lazımdır. Arazisi bu sudan faydalanacak her aileden en az bir kişinin eğitilmesi şarttır.
“sağlıklı iş, sağlıklı hayat” projesiyle bu sahada çalışmanın çok yönlü faydaları anlatılmalı, pratikle gerekli desteklerin de sağlanması lazımdır.
Bu düzeyde nitelikli eleman 2 yılda dahi yetişir mi bilemiyorum, benim bildiğim şu ana kadar benim gibi dertli vatandaşların bunu dile getirmesi dışında yetkili, etkili kimselerden bir haber ve haykırış gelmiyor.
Su, hava ve bol güneşin olduğu bu bölgede sağlıklı yaşam için sulu tarım gerçek anlamda müstesna bir fırsattır.
GAP projesini tamamlayıp “sağlıklı işi, sağlıklı hayat” edasıyla bu bölgeye, bu ülkeye sahip çıkmak varken ne diye olması gereken çalışmalar sözde kalıyor anlamış değilim.
Son bir soru güneydoğu bölgemizde on binlerce açılan sondaj koyuları her geçen gün suyu daha derine indiriyor, peki Dicle ve Fırat üzerinde neden 50’şer adet mini barajlar yok, yerine göre suni gölet yapmıyoruz, karda kışta akıp giden suya neden aval aval bakıyoruz?
Ben anlamakta zorlanıyorum, sizin fikriniz nedir?