Adam tutturmuş bilmem hangi sanatçı öldü herkes hayırla yad etti, ama şu Menzil Şeyhi ölünce onun arkasında lanet okuyorlar.
Neymiş efendim Şeyhler kan emiciymiş, yahu benim sayfamda onlarcası Şeyh Abdulbaki’yi rahmetle anıyor, senin etrafında zibidiler varsa ben ne yapayım?
!993-95 yılları arasında ben Afyon Emirdağ’ın bir beldesinde lise müdürüydüm. Orada Menzile bağlı Şeyhin vekili/halifesi vardı ve birileri onların huzurunda tövbe edince yeniden İslama girer gibi oluyordu.
Namazını kılıyor, oruç tutuyor, zinadan uzak duruyor, rakı içmiyor, kumar oynamıyordu vs. ne o? yoksa bundan dolayı mı kahroldun?
Ben de o müritlerden biriyle aynı evden kalıyorduk, kendisi beldedeki camilerden birinin imamıydı, bir gün dedim ki “siz milleti tövbeye davet ediyorsunuz, ama ben sizinle yaşıyorum beni davet etmiyorsunuz, bu işin bir hikmeti var mı?” Şeyhin vekilinin bana verdiği cevap çok manidar, “hocam zaten biz senin gibi insanlar arıyoruz, ne diyebiliriz ki?” bu samimi ifade üzerinde her gün tövbe/istiğfar eden ben, bir de o kardeşimin huzurunda tövbe ettim ki zikir halkalarına katılabileyim, tabi İslam'ın temel değerlerini içine sindirmeyen bazı kevaşeler tövbeden ne anlar, zikir halkasından ne anlar?
Yaşadığımız beş bin kişilik belde de meğerse kimse Kur’an okumadan uyumuşlar ve beldeye gaflet perdesi inmiş, o gün Cibril-i Emin köy İmanın rüyasına gelip; “neden bu diyarı Kur’ansız bıraktınız?” diyerek sitem ediyor, hoca kalkıp abdest alıp, teheccüd namazını kılıp, Kur’an okuyor, sabahleyin o köyde yaşayan halifenin de Kur’an okumadığını kesin bilen imam yanına varıp “vekilim niye bu akşam Kur’anı kerim okumadan yatını?” der, Bu soru karşısında irkilen halife “hayrola hoca yoksa siz erdiniz mi?” hoca o hikmetli rüyasını kendisine anlatıyor.
Bir gün camide beni ak sakallı gören biri bana dedi ki “sofi nasılsınız?” ben dedim ki “hayrola beni mi büyüttünüz, yoksa sofi mertebesini mi küçülttünüz?” bu soru karşısında afallayan hocaya dedim ki “hocam yanış yaptınız sofi İslam'da manevi bir mertebedir normal farz ve rutin sünnetler dışında nefis terbiyesine yönelik bir olgunlaşma programı olan bir kimseye denir.”
Sofinin
Bir üstü Şeyh,
Bir üstü Abdal,
Bir üstü Müceddit,
Bir üstü Kırklar
Bir üstü Gavs
Bir üstü Kutbu zamandır,
Nefsin körelmesi ve ruhun olgunlaşması için takip edilen bir manevi programın adıdır tasavvuf, onu inkar eden ahmakın tekidir.
Geçen sene Dicle Üniversitesinde 160 saat Manevi Danışmanlık dersi aldık, en yaşlı kursiyer ben olduğum için Rektör yardımcısı benim sertifikamı verdi, ben kendisine teşekkür ettikten sonra dedim ki; “keşke böyle bir kursu da sahih tasavvuf konusunda verseydiniz?” evet tasavvuf bazı ehil olmayanların elinde kalmış olabilir, ama unutmayalım aslı olduğu gibi duruyor.
Diyarbakır bölgesinde benim yanında Molla Cami kitabını okuduğum Molla Abdusselam Elhondrofi çevresindeki alimlerin fevkinde bir ilim sahibi ve bir o kadar da ilmiyle amel eden biriydi. Kendisi bana anlatmıştı, bir gün bir grup insanlarla Menzile gidiyorlar, Şeyhin divanında oturunca içinde şu düşünce geçiyor “o şeyse ben de alimim” o anda Şeyh Muhammed Raşid(ks) ona nazar ediyor ve Seyda yerinde titremeye başlıyor, içinde diyor ki; “ya Rebbi ilmin hatırı için beni bu sofilerin huzurunda oynatma, ben teslim oluyorum” ve yavaş yavaş kendine geliyor.
Bir gün İngiliz iki turist Şeyh Muhammed Raşıddan keramet isterler, Şeyh tursirtin elini tutuyor ve uykuya dalıyor, uyanınca ne gördün diyor, turist diyor ki evdeydik, eşim bize yemek yapıyordu, şeyh diyor ki “peki git telefon et bakayım gerçekten orada mıydınız? yoksa hayal mı?”
Eşine telefon ediyor, eşi diyor ki “yemek hazır, dışarı çıkıp nereye gittin seni bekliyoruz, yemek soğuyacak.”
Tabi bunlar şeyhin marifetleri değil Allah’ın o kulu iman etsin diye Şeyh vasıtasıyla gösterdiği keramettir.
Dahasını anlatmaya gerek var mı bilemem.
Bir ara bir doktor arkadaşımda 20 yıl önce Menzile gitmiştik ister inanın ister inanmayın orada kaldığım süre içinde peygambere salavat getirmek ağzımdan düşmedi. Bunda da bir hikmet yok mu? On kişi birlikte tövbe ettik, ben hesbel kadar bilinçli bir Müslüman olduğum için sofiler gibi tövbe guslü almadım, Allah’a şu sözü verdim, namazlarımı daha sabırla kılacağım dedim ve öyle de oldu elhemdulillah.
Şeyh kimin malını kimden almış ki ona birileri kan emici denilsin? Allah bir kulunu sevince insanlar sevdiriyor, ama o sevgiye layık olan kimselere tabi.
Eşek hoş laftan ne anlar?
Belki bu söz kaba oldu, ama Şeyh efendiye kan emici deyip, lanet okuyan biri için bence az bile, ne dersiniz?
Allah akıl fikir versin.