Elbette ki tüm fakültelerin direk ya da dolaylı olarak insan hayatına katkısı vardır. Kimisi maddeten kimisi de manen insanlığa hizmet ediyor, ama İlahiyat fakültesi, İslami ilimler fakültesi, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmenliği hayatımızın her aşamasında yaşantımızla birebir alakalıdır.
Bundan dolayıdır ki bilen bilmeyen İlahiyat Fakülteleri hakkında konuşuyor, kimisi ilahiyat üzerinden din ile kavga ederken, kimisi de kaliteli eleman yetişmiyor diye dert yanıyor.
Birkaç yıl önce 5.Din Şurası’na katılmıştım, zamanın Meclis Başkanı Cemil Çiçek söz alınca şu manidar bir ifadeyi kullanmıştı: “Hocalarım! Ülkenin kalbur üstü din adamlarısınız, İslam’ın özüne sahip çıkın bu din şuraları beş yılda bir yapılıyor, bu devirde beş yıl çok uzun bir süre mümkünse iki yılda bir, ya da her yıl yapın. Maalesef Çin malı gibi İlahiyatçılar türedi, konserve çeşidi kadar İslam çıktı, Müslümanları kafasını karıştırıyorlar. Yazık günah, bu dini bu kadar sahipsiz bırakma lüksümüz olmamalıdır.” mealinde bir konuşma yaptı.
Düşünüyorum haksız da değil, bir defa ilahiyat fakültesinin programında yer alan dersler yeterince maneviyatı besleyici dersler değildir, öyle ki ilahiyatçıya dahi yetecek kadar yetiştirici nitelik taşımıyor.
Dolayısıyla bu konuya Türkiye geneli bir çare bir çözüm getirmek lazım. Öğrenci alırken belli kriterler getirmek gerekir, İmam-Hatip mezunu olmanın yanı sıra Arapça sınavında da belli bir puan şartı da getirilmelidir. Kur’anı kerim okumakta zorlanan bir lise mezununu sınavda belli bir puan aldı diye İlahiyat fakültesine öğrenci olarak almak akıl karı değildir.
Öğrencilerimizi “Zühd” ve “Takva” ile barışık yetiştirme gibi bir sorumluluğumuz var, bu konuda yetersiz olan, ya da İslam inancı ve İslami hayat konusunda eksik olan kimselerin dosyası tutulmalı gerekirse diplomasına şerh bırakılarak mezun edilmelidir.
İlahiyattan Lisans düzeyinde mezun olmuştur,
İlahiyattan İrşat Rehberi olabilecek düzeyde mezun olmuştur,
İlahiyattan Din kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeni olabilecek düzeyde mezun olmuştur,
İlahiyat fakültesini Onur kalitesinde mezun olmuş ve İlahiyatla ilgili tüm alanlarda çalışabilir.
Aklıma gelmeyenleri de siz ekleyin.
Ben 8 yıl medrese tahsili görmüş bir kardeşinizim, ama Kimya fakültesini kazanınca sıra kitaplarımı tamamlayıp icazetname alma imkanım olmadı. Dicle Üniversitesinde de ilahiyat fakültesi olmadığı için tercih edemedim.
Medresede eğitim 24 saat esasına göre yapılır ve sadece Cuma günü tatildi. İnteraktif dersin yanı sıra Metin, Müzakere ve Mütalaa tarzında talim terbiye yapılırdı. Ders boyunca talebenin diz üstü oturması dahi bir nevi talimdi.
Belki ilimi açıdan ezber doğru bir şey değil ama Kur’an’dan bazı sureler, aşırlar, vaaz-nasihat için lazım olan ayetler ve duaların bir ilahiyat mezunu için gerekmez mi, günlük hayatta düstur alabileceğimiz, ona dayanarak nefsimizi ıslah edebileceğimiz kimi hadisleri bilmemiz lazım değil mi?
Mesela mütalaa yatsı namazından sonra sessizce yapılan bir çalışmaydı, herkes kitabını önüne alır, hem o gün aldığı dersi sessizce gözden geçirir, hem de bir sonraki gün alacağı dersi mütalaa ederdi. Acaba her İlahiyat öğrencisi böyle bir çalışma tarzı ile kendini disipline demez mi?
Ayrıca “el xettu nisful ilmi”(yazı ilmin yarısıdır) vecizesi çerçevesinde imla kuralları eşliğinde yazılar yazılırdı.
İnsanın zoruna giden şu ki, bir ilahiyat talebesi diğer fakülte talebeleri gibi ders geçme notu için çalışır, o şekilde fakülteye git gel yapar ve mezun olduktan sonra da bilgilerinin bir kısmı da uçup gider ve mesleki açıdan %40’lık bir bilgile baş başa kalır, işi gücü müçtehitleri eleştirmek, hadis hakkında ileri geri konuşmak. İşte duyarlı bir Müslüman bu durum karşısında kahroluyor.
Bana kalırsa İlahiyat fakülteleri de medreselerin ihlas, züdh ve takva açısından medresenin uygulamalarını güncelleyebilirler. Unutmayalım mezhep imamları dahi medrese menşeli alimlerdi.
İlahiyat fakültemize yeni Dekan atandı, hayırlı olsun ama inisiyatifi elverdikçe bu fakülteye kalite katmasını bekliyoruz. Onu aşan mevzularda da Yüksek Öğretim Kurumu ilahiyatlara kalite adına ne gerekiyorsa onu esirgememesi lazımdır.
Acaba şu konularda iyileştirme olamaz mı?
1-Ders programı özelikle ezan vakti ile çakışmaması, madem ilahiyat fakültesinin bir camisi var, bu cami ilahiyatın kapısında cemaatsiz, duasız, sohbetsiz bırakılmamalıdır.
2-Caminin vaaz kürsüsü öğrencilere açık olmalı ve isteyen öğrenciye istediği dini konuda anlatımına fırsat vermeli ve danışman öğretmen bu sohbete katılarak bunu puanlandırıp öğrencinin dosyasına eklemelidir.
3-Bu caminin imamı da müezzini de kadrolu diyanet personeli olmamalı sırayla ilahiyat talebeleri bu vazifeyi yapmalıdır.
Bir ilahiyat öğrencisi/mezunu hayatının bereketli geçmesini istiyorsa gönlü hep camiye bağlı olmalı, ezan ile namaz ile barışık olmalıdır.
4-Her öğrenci Risale-i Nur Külliyatından muhakkak ikinci bir mezuniyet tezi hazırlamalı: İman ve Küfür Müvazenesi’nden, Mesnevi-i Nuriye’den, Asayı Musa’dan, İşaratü-l İ’caz’dan vb. kitapları özetleyecek kadar bir araştırma mecburiyeti getirilebilir.
5-Risale-i Nur Külliyatı da en az bir sömestrde 2 saatlik bir ders olarak okutulmalıdır diye düşünüyorum.
Ben 2000’li yıllarda Risale-i Nur Külliyatıyla tanıştım manevi bir lezzet aldım, bence bu eserler İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikte önemli esrelerdir. Özellikle üstadın hanımlar için, hastalar için gençler ve ihtiyarlar için yazdığı eserlere dünya muhtaçtır. Benim kanaatim budur.
6-İlahiyat fakültesinde sınıfı geçme notu en az 70 olmalı, hatta Kur’an-ı Kerim, Arapça ve Siyer-ün Nebi dersinde 90 olmalı diye düşünüyorum.
Duyarlı bir vatandaş olarak bunları yazarak yeni yönetimin yenilikçi bir anlayış geliştimek, ezber bir eğitim tarzından kurtarmak istedim, yoksa kendileri niyet ederlerse daha faydalı programlar üretebilirler diye düşünüyorum.
Bir Fakülte düşünün ki o fakültenin mezunlarına ömür boyu ihtiyacımız var ve dünya ve ahretimizin saadeti onların nitelikli rehberliğine bağlıdır.
Allah onların üstlendiği bu mesuliyet konusunda yardımcıları olsun, amin demeniz dileğiyle.
Fiemanillah