Malumunuz parlamento bir yasama organıdır. İki asil görevi var; Yasama ve Denetleme.
Yasama; mevcut yasalardan hayata ve huzura sıkıntı oluşturanları değiştirip, geliştirir, ya da günün şartlarına göre yeni yasalar çıkarıp devletin sevk ve idaresinde herhangi bir boşluğun oluşmasına meydan vermez.
Denetleme de devletin sevk ve idaresi içinde bir aksaklık varsa üzerine gider ve sorunu çözer.
Dolayısıyla Milletvekili seçerken bun dikkat edilmeli, bu kalitede vekil Meclise göndermelidir.
Malumunuz 1 Mayıs 2011 yılında her hangi bir şerh koymadan kabul edilen İstanbul Sözleşmesi 8 Mart 2012’de 6284 numaralı yasa ile yargıya aktarıldı.
Bir yandan bu sözleşmenin kabulü kabahat, şerh bırakmadan kabul etmek fecaat, yarım yamalak 6284 numaralı yasa ile yargıya katmak ayrı bir felaket.
O gün bu gündür dünya geneli babasız dünyaya gelen çocuk sayısında ciddi bir artış oluyor. Bir yandan kadın cinayetlerinde artış olurken diğer yanda BM bunu kadın özgürlüğündeki başarı olarak dile getirebiliyor. Yani kadınların çok öldürülmesi özgür olduklarına işaretmiş.
*BM diyor ki; “kadın için evi güvenilir bir barınma yeri değildir,”
*Bakaniyemiz diyor ki; “bu sözleşme sayesinde epey mesafe kat edildi,”
*Ekselansları diyor ki; “bu gün artık bir telefonla şiddet uygulayan erkek evden uzaklaştırabilmektedir”
BM bu ifadeyi kullanınca hangi gerekçe ile söylemiş, acaba ev güvenilir değilse kadına kalabilecek daha mutlu bir adres olarak nereyi gösteriyor.
Ayrıca bazı İskandinav ülkeleri insanlığını kaybetmişlerse bizim insanlarımızı neden onlarla aynı kefede kabul ediyoruz, evet bozulmuşuz ama bu kadar da değil. Üstelik BM şimdiye kadar dünyanın hangi sorununu çözmüş ki, kadınların sorununu çözecek?
Bakanımızın ifadesine bakalım, bu süre içinde takriben iki milyon aile bu yasadan dolayı davalık olmuş, 746 bin eş evden uzaklaştırma almış,150 bin çift boşandı, yüz binlerce çocuk sosyal yetim olarak boynu bükük yaşıyor, kat ettiği mesafe bu mudur acaba?
9 bin kişi bu yasadan dolayı “Genç Evlilik” kurbanı olarak hapiste, eşleri ve çocukları boynu bükük yaşıyor. Bunlar dini nikahla evlenmeselerdi bu cezayı almayacaklardı. vah ki ve vah! Yani bu yaşta zina serbest, Allah’ın emri Peygamberin kavli ile evlenmek yasaktır.
“Kadının beyanı esastır” meselesine gelince, orada bir hukuk katli var, karşı tarafın ifadesine bakmadan hemen uzaklaştırma veriliyor, belki o anda tedbir olarak doğrudur, ama genel hukuk kurallarına göre en kısa zamanda iki tarafı dinleyip, haklı haksızı anlaması gerekirken, erkeğin ifadesine başvurulmamaktadır.
Erkeği evden uzaklaştırırken, ona kala bileceği bir adres gösterilmiyor.
Kadının arkadaşı ile evde evcilik oynamasına ceza yok,
Kız baba evinde zina işlerse baba bir şey diyemiyor, diyen de cezasını alıyor, başka türlü bir başkasına atılan tokadın cezası yokken, edepsizlik yapıp elin çocuğunu baba evinde yatağına alan kıza atılan bir tokadın cezası 740 lira olarak verilebiliyor.
Cinnet geçirmek, cinayet işlemek artık kişinin tabiatı gereği oluyor. Dünya üstüne dünya gelse kimse Anadolu insanını bu kadar namussuz yapamaz.
Bu yasanın bir an evvel revize edilesi lazım.
Yasada denilebilir ki, kadın kocasının nikâhındayken zina işlerse şu kadar ağır cezası var, bir kız babasının evinde zina işlerse bu kadar ağır cezası vardır. Ama yasa koyucu dememiş, canı istemiş yapmış diyor, başımıza taş yağsa azdır.
Yani adamın kızı da, karısı da zina işlerse adam ona bağırsa ya da birer tokat atsa suçlu duruma düşer ve ceza alır.
Peki adam ne yapabilir boşanma davası açabilir, boşarsa da nafakasını öder, kadın da dostuyla edepsizliğine devam eder. Tabi 6284 numaralı yasa bu edepsizlik ifadesini eşine ihanet eden kadına fazla görmese iyidir.
Bana göre 6284 numaralı yasa cinnet ve cinayetlere sebep olup can alıyor, yasanın kendisi de can çekişiyor.
Yazıklar olsun bu tür yasaları çıkaranlara, bu yasanın oluşturduğu sıkıntılar karşısında sessiz kalanlara.
Çözümü ne ola?
Bir an evvel İstanbul sözleşmesi feshedilmeli, 6284 numaralı yasaya da çeki düzen verilmeli.
Bu evden uzaklaştırma 3 günden fazla olmamalı, o da adam sokağa göndermektense nezarete alınmalı, ya da bu tür erkeklerin kalabileceği bir yer varsa oraya yönlendirilmeli. 4.günde iki tarafın ifadesine baş vurulmalı, haklı haksız belirlenmeli, mahkemeler yoğunsa Barolar bu ifade alımı işini üstlenmeli.
Hemen her iki tarafın belirleyeceği birer hakem belirleyip onlara yönlendirmeli, orada anlaşmaya varmazlarsa mahkemeye sevk edilmeli. Başka türlü bu sorunları çözmek yerine daha da deşmiş oluruz, toplumun huzuru da kaçar diye düşünüyorum.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Eyüphan KAYA