Ah gençlik ah gençlik!
Biz gençlerimize iman, edep ve marifet kavramını yeterince öğretemedik. Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav); 7 yaşına kadar çocuklarınızı sevin, 7-14 yaş arasında onları eğitin, ondan sonra da onlarla istişare edin dediği halde biz bu üç aşamada da yetersiz kalıyoruz.
Çocuklarımızı sevme konusunda yetersiz oluşumuzun bir çok nedeni vardır, sözüm ona garip bir gelenek olacak ki büyüklerin yanında çocuklarınızı seveniz ayıp kaçar,
Kendisi mutsuz olan, maneviyatı eksik, hatta kendisi sorun olan bir baba çocuğunu hangi duyguyla sevecek?
Kreşlerde ve okullarımızda bu sevginin alt yapısı için bir çalışma ve çabamız var mı? Mesela şu hadisi tüm çocuklarımıza öğretiyor muyuz? anne baba hakkı hakkında peygamberimiz, üç defa anne hakkı dedikten sonra dördüncüsünde baba hakkı dediğini.
Eğitime gelince manadan yoksun, doğa endeksli, Allah adının olmadığı bir eğitim insanın ruhunu nasıl okşayabilir, kişinin edep, marifet ve hikmet kavramlarıyla tanışmasına vesile olabilir?
Baksanıza ilkokulda 4.sınıfa kadar dersin müfredatı içinde Allah adı geçmiyor, bu haktan reva mı? Müslüman çocuklarına bundan büyük bir zulüm olur mu?
Temiz ol, dürüst ol, arkadaşını sev ama niçin, Allah için denilmiyor maalesef, iyilik yap öylesine işte.
Sözüm ona özgürlükçü, büyüğünü takmaz, hayatını yaşamayı dert edinen ve serbest yaşamayı amaç edinen bir insan tipi yetiştirmeye çalışıyoruz, bir de utanmadan çocuklarımıza toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında melanetli düşünceler zerk ediliyor.
Yani Allah rızasını çocuklara aşılamıyoruz, menfaatçi, icap ettiği zaman yalan söyleyebilen, kopya çekebilen, arkadaşının hakkına tecavüz etmeyi marifet sayan bir zihniyet.
Yaş 20’ye dayanır daha kendini idare etmekten aciz taklitçi bir gençlik yetişiyor.
Ahlaki değeri, düzeyi nedir? toplum yararına bir insan mı değil mi? kimsenin umurunda değil.
Altı üstü açık mı? Gençliğe hitabeyi, 10.yıl marşını biliyor mu sen ona bak… Hele şükür ki bir ucube olan andımız kalktı. o da ayrı bir dertti.
Türküm diyordu, çoğu Türk değil,
Doğruyum diyordu, yalan söylerdi,
Çalışkanın dediği halde, tembelin ta kendisi,
Güya büyükleri sayıp, küçükleri sevmeyi prensip kabul ederdi, ondan da eser yoktu..vs.
81 il gençleri 19 Mayıs münasebetiyle önce Anakara daha sonra da Diyarbakır’da bir araya geldi. Valimiz Münir Karaloğlu ile çekilen toplu bir fotoğrafı haberleştirirken dikkatimi çeken kareler oldu.
Kızlarımızın bir kaçı örtülü, bazıları yırtık kot giymiş, kimisi de şortluydu, Allah aşkına soruyorum bu mudur edep, dostlar.
Siz bir ili temsilen bu kadar seçkin bir etkinliğe katılacaksınız ve kıyafetiniz bu kadar faul olacak, akıl alır gibi değil.
Maalesef aileden başlayıp okulla devam eden yetiştirme tarzımız ile ortaya çıkan gençliğimiz budur.
Bence 81 kere düşünmek lazım neler oluyor? diye.
Rahmetli Aliya İzzet Begoviç, bilge adam diyor ki; “Savaşı ölürken değil, düşmana benzeyince kaybetmiş olursunuz.” Biz düşmana benzemekte yarışıyoruz maalesef!
Doğrusu kocaman bir ilden yırtık kot giyen, büyüklerin huzurunda şort giyen kızları seçenleri takip edip, tanımak lazımdır diye düşünüyorum.
İşimiz zor ama yapmak durumundayız, inandığımız yolda yürümeye devam edeceğiz, geçlerimizi iki ayaklı kurtlara ve haramzade baykuşlara yem etmeyeceğiz.
Haydi ya Allah deyip her fırsatı hak adına harcayanlara selam olsun.