Bilen biliyor, Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlik çok gözde bir meslekmiş. Hatta Albaylığı bırakıp öğretmenlik yapan olduğu söyleniyor. Hem saygın bir meslek, hem de maaşı dolgun ve doyurucuymuş.Çünkü Cumhuriyeti ancak idealist öğretmenler genç nesillere ve ahaliye anlatabilirdi.
Bu memleketin gerilemesine sebep olan, gelişmesi önünde takoz gibi duran, tahtı saltanatta oturup devletin yönetimini omuzu kalabalık birilerine teslim eden bir zatı namühterem Başvekil konumundayken Mardin’de şöyle talihsiz bir ifade kullandı;
”Çocuklarınız bir şey olmazsa, bari öğretmen olsunlar”.
İşte bu zihniyet öğretmenlik mesleğini işsizlere iş alanı haline getirdi, artık öğretmenim diye piyasada gezinen bir çok kimse idealizmden uzak, varsa yoksa özlük hakları,yerli yersiz sistem eleştirisini yaparak orada burada vakit öldürüyor.Tabi ne de olsa arkasında 657 sayılı yasa var,yani devletin kadrolu elemanıdır. Bildiğim kadarıyla ülkemiz dışında dünyanın başka bir ülkesinde kadrolu öğretmen yoktur.
Devlet memuru haftada 40 saat çalışarak maaş alırken, öğretmen 15 saatlik ders kaşlılığında maaşını alıyor, üstelik ders saati 40 dakikadır. Demek ki öğretmenlik hakikatte farklı bir meslek sıradan bir memuriyet değildir, ama sahipsiz kalmış, bu memleketin uzun yıllar sahipsiz kaldığı gibi.
İnancım o ki bu milletin başında sivil akıl hüküm sürdükçe öğretmenlik mesleği de inşaallah hak ettiği konuma gelecek ve buna paralel olarak vatandaş kalitemiz de yükselecek.
Bu vesileyle eğitim öğretimi yakından bilen bir eğitim emekçisi olarak bu konuda birkaç kelam etmek istedim.
Öğretmenlik mesleği ele alınınca genellikle bir öğretmenin sahip olması gereken özellikler dile getiriliyor.
Ben de bir öğretmene yakışmayan özellikleri hasbelkader kaleme alacağım Şöyle ki,
1-Sözleşmeli öğretmenliğe karşı olmak(günümüz sözleşmeli öğretmenliği değil tabi,dünya ölçülerinde performansa dayalı öğretmenlikten bahsediyorum),
2-Mesleğiyle ilgili kendini yenileme konusunda herhangi bir çaba içinde olmamak,
3-Mesleğini icra ederken aldığı ücretli göz önünde bulundurarak çalışmak,
4-Gazete, dergi, kitap okumamak, gündemi takip etmemek,
5-Sık sık sözlü eleştiride bulunmasına rağmen, çare üretmek için bir efor sarf etmemek,
6-İkamet ettiği semtin sorunlarıyla ilgilenmemek,
7-Adalet anlayışında yetersiz ya da taraflı olmak,
9-İslam toplumunda çalışan bir öğretmen ise İslami değerlerden habersiz olmak,
10-Başta anne babası olmak üzere, akrabalarından kopuk bir yaşam tarzına sahip olmak,
11-Öğrenci sorunlarıyla ilgilenmemek, tüm velileriyle işbirliği içinde olmamak,(sınıf öğretmenleri ve sınıf rehber öğretmenleri için şart )
12-Öğretmenlik mesleği dışında başka bir mesleğe sahip olmamak(Öğretmenlikte verimsiz duruma gelen bir öğretmenin yaşamını sürdürmesi için başka bir iş yapabilmeli)
13-İnsan sevgisinden, kainat sevgisinden yoksun olmak,
14-Okul yönetimiyle işbirliği içinde olmayışı,
15-Okulda kalma süresinin girip çıktığı ders saatiyle sınırlı oluşu,
16-Okuldaki sosyal etkinliklere içten katılmamak,
17-Okul yönetiminin verdiği ek görevlerden kaçması, ya da yerine getirmede gevşek davranmak,
19-Öğretmenler kurulunda suskun kalıp okulun işleyişi hakkında katkı yapmaması(Unutmayalım öğretmenler kurul kararları okul yönetimine özerk bir nitelik kazandırıyor)
20-OGYE ekibinde aktif çalışmamak,
21-Okulda her ne sebeple olursa olsun tek bir öğrenciye dahi kin beslemek….vs.
Yukarıda saydığım özelliklerden hiç biri öğretmenlik mesleği içinde barınacak, yer alacak, öğretmene yakışacak bir özellik değildir.
Siz de bir öğretmeni değerlendirirken bu kriterlere göre değerlendirin ki ona göre daha kaliteli öğretmenler yetişsin.”Hiç bir şey olamazsanız, bari bir öğretmen olun” diyen yetersiz kimseler bilsin ki “herkes her mesleğe sahip olabilir, ama herkes öğretmen olamaz.”
Unutmayalım artık dünyanın en pahallı sermayesi beşeri sermayedir. O sermayeye kalite katan ya da defolu yetiştirenler de öğretmenlerdir.
Bir anekdotu sizinle paylaşayım; bizim Frengi devlet anlayışımıza göre,”ne varsa batıda var” anlayışıyla bir çok yönetici sınıflarını Avrupa ve Amerika’ya gönderiyor, az daha gözaçık olsunlar diye galiba.
Bu manada yine birkaç hukukçu batıya gönderilmiş, ülkenin ismi kalsın. Bu hukukçuların rehber hocası, kursun sonuna doğru demiş ki “beyler ben kurs için size geçer not verdim,fakat sicilinize “bunlar öğretmen olamaz” yazdım.” Bizimkiler gülümsemişler; bak hele öğretmenlik de neymiş biz yargı mensubuyuz. Sonradan merak etmişler “halla halla neden sicilimize bunu yazdı acaba?” diye söylenmeye başlamışlar.
Merakılının biri sebebini sorunca, Adam demiş ki; “sizi pek ciddi bulmadım, ancak;
*Mesleğinizle ilgili bir hata yaparsanız bir üst mahkemeden döner,
*Yönetici olarak bir hata yaparsanız idare mahkemesinden döner,
*Millet Vekili bile olursanız çıkaracağınız yanlış yasa değiştirilebilir,
Birileri, "bunlar Avrupa görmüş kimselerdir" deyip, size öğretmenlik görevi verirse şayet, siz de sağlıksız nesil yetiştirirseniz, işte onun telafisi yoktur, bu nesiller boyu sürer; onun için sicilinize not bıraktım ki size öğretmenlik kapısı açılmasın,benden bu kadar geliyor”.Adamlar hayretler içinde iki kere daha düşünmek durumunda kalmışlar.
İşte böyle dostlar, ya siz Japonlar gibi öğretmenliği memleketin en saygın mesleği durumuna getirirsiniz ya da öğretmenlerin yetiştirdiği yeni nesil toplumun başına bela olmaya devam edecek,12 yıl eğitimden sonra okuma yazma bilmeyen, bir dilekçe yazmaktan aciz vatandaş kitlesiyle yaşamak zorunda kalacaksınız.
Ben, bir ara bir özel öğretim kurumunda koordinatördüm. Dershanede çalışmak isteyen kimselerden müracaat dilekçelerini bulunduğum odada elle yazmalarını istiyordum, Fen Fakültesi Fizik Bölümü mezunu bir genç geldi, dilekçesini yazmasını istedim, inanın 30 derecelik bir açıyla, yamuk bir yazı ve isim, adres yerini de çapraz yerde yazarak, dilekçesini bana uzattı. Ben bir “ah” çekerek, adamla bir değerlendirme sohbeti yapıp göndermek zorunda kaldım, burada en büyük kabahat onu yetiştiren öğretmenlerindir.
Dilekçe yazmasını bilmeyen üniversite mezunu ise artık gerisini siz düşünün.
Öğretmenlik o kadar önemli bir iş olmasaydı “peygamber mesleği” diye nitelendirilir miydi?
Yukarıda zikredilen maddelerle ilgili her biri için ayrı bir yazı yazılabilir ama şimdilik bu kadarıyla yetinelim, keşke her eğitim kurumu bu manidar yazıyı kurumunun bir köşesine assaydı, fena mı olurdu.
Eski günleri yad edelim dedik, malumunuz ben emekli bir öğretmenim
Selam ve sevgilerimle, başarı, huzur ve mutluluklar dilerim.