Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki insanın ezberi bozuluyor. Bir vatandaşın yanında değer olarak muhafaza edilen vasıflar, bir başka vatandaş yanın da bir hiçtir, basıp geçiyor.
Eskiden büyüklerimiz diyorlardı ki;
“Allah’tan sonra hükümet gelir”
“Devlete karşı saygılı olun”
“Devlet at da olsa binmeyin, binseniz de dengesiz hareket etmeyin”, diye bize nasihat ediyorlardı. Biz de ona göre davranıyor, devlet adına birileri yanlış yapsa da tolere ediyor, görmezlikten geliyorduk.
Bu gün devlet bir talimat veriyor, bir de bakıyorsunuz kimi vatandaş iyi/kötü tarafını düşünmeden o yasağı çiğnemeyi bir marifet biliyor.
Dün akşam 31 ilimizde Korona virüsü nedeniyle iki günülüğüne sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Gecenin o saatinde kimi vatandaş olanca hızıyla sokağa indi, fırınların önünde kuyruklar oluştu, ekmek bitecek diye; benim sıram, senin sıran derken tartışmalar, yumruklaşmalar meydana geldi.
*Bu kadar mı düştük? Diye düşünmemek elde değil,
*Ayrıca aldığımız iki ekmeğin birini komşumuza vermemiz gerekmiyor muydu?
*Ya bir ekmek yerine beş ekmek alanlara ne demeli?
*Hele ki fırsat bu fırsat deyip, 2 liralık ekmeği 5 liraya satanlar beni kahretti.
Vay gidi vay!
Tabi burada vatandaşa hücum edip, yüzeysel eleştiri yapmak işin kolay tarafı olduğuna inanıyorum, meseleye derinden baktığımız zaman işin ucu devletin eğitim sisteminden kaynaklandığı gözüküyor.
Ağrıma giden şu ki, bu dertli meseleyi kaynağına bağlı eleştirenler bir hayli azdır. Çünkü devletin dokunulmazlığı gibi bir yanlış düşünce zihnimize işlenmiş.
Ben sosyal medya hesabımda “iki günlük sokağa çıkma yasağı ile ilgili açıklama kısa ve eksik oldu” dediğim için takipçilerimin bir kısmı beni eleştirdi. Halbuki yetkililer: “vatandaşlarımız müsterih olsunlar yarın fırınlar açık olacak” denseydi belki bu kadar izdiham yaşanmayacaktı.
Bununla birlikte vatandaşta şu kanaat uyanmalıydı; “devlet vatandaşını aç olarak eve hapsetmez, bir çaresini bulur” düşüncesini taşımalıydı.
24 Kasım Öğretmenler gününü belki de eğitim sendikaları yöneticisi olarak ilk eleştirenlerdenim, ayrıca ben bir eleştiri yaparken alternatifini muhakkak sunuyorum, alternatifi sunulmama eleştiri bana göre anlamsız kalır.
Çünkü 24 Kasım 12 Eylülcü, darbeci bir zihniyet tarafından belirlenen bir gündür, bunun yerine 30 Mart gününün öğretmenler günü olmasını istemiştim. Sebebine gelince 30 Mart 2012 yılında Meclisin eliyle eğitim sistemimizde bir yapılanma oluştu.
4+4+4 şeklinde esnek ve velinin elini rahatlatacak bir sistem getirildi, ayrıca lise kısmı için açık öğretim yöntemiyle de bir rahatlama sağlandı.
Bunun yanı sıra Siyerünnebi ve Kur’anı Kerim dersleri tercihli ders olarak okullara girdi. Bir beklentim daha var acaba bir Müslüman çocuğu için Kur’anı Kerim ev Siyerünnebi gibi dersler neden zorunlu ders değildir. En az mecburi eğitimin bir yılında da olsa.
Her vatan evladı, doğru dürüst fatihasını okuyabilse, anne babasına dua etmeyi becerse, elini semaya kaldırdığında dua etmeyi yapabilse;
Edep, marifet, hikmet, kavramı ile barışık; şefkat, rahmet, mertlik, cesaret ve kanaatle hemhal bir nesil yetiştirebilseydik hayatımız daha da kolaylaşırdı.
Eskiden devletimizin 7 hikayesi varsa 6’sı vatandaş üzerindeydi, buyurun eski Milli Güvenlik Kararlarına bakın, bana hak vereceksiniz. Öyle olunca da vatandaş nezdinde devlet değer kaybetti. Şimdi o sıkıntılardan kurtulup hizmetkar bir devlet olmaya çalışıyor, ama hala inandırıcılığına tam kazanmadı. Çünkü bunu istemeyen, arayı bozup, takoz olanlar var.
Peki ne yapmak lazım diyeceksiniz?
Bir defa vatandaşlarımızı eğitirken iyi insan yetiştirme amacını güdeceğiz. Hangi okul, kaç öğrenci nereye kazandırdı? demekten öte hangi okulda iyi insan, iyi vatandaş yetişir? sorusunu sormamız lazım. Madem eğitim öğretimden önce geliyor, okulun yetiştirdiği insan için akademik başarısından çok ruh terbiyesini kazandırması aranmalıdır.
Örneğin FETÖ bunu yapıyordu ve sadece bundan dolayı vatandaş okullarını tercih ediyordu. Çünkü ruhu terbiye almış insan sosyal hayatın içinde rolü ne olursa olsun daima hayata pozitif bir katkı yapar.
Mesela benim oğlum Matematik öğretmeni bu mecburi tatilde öğrencilerine her gün sanal ortamda, uzaktan eğitimle bir şeyler öğretirken bir kardiyan edasıyla da evin giriş çıkışını da kontrol ediyor. Benin yaşım 58 ama dışarıya çıkmamama müsaade etmiyor, emekli maaşımı dahi bir hafta sonra çekebildim. İşte ruhen eğitilmiş insan.
Kısacası eğitim eğitim eğitim… eğitim varsa öğretim zaten arkasında gelir. Ben mesleki hayatımda birkaç yıl okul müdürlüğü yaptım, girmem gereken mecburi dersleri Din Kültürü ve Ahlak bilgisinden seçiyordum. Ders süresi bir saat olduğu için hem çok sınıfa giriyordum, hem de ömür boyu kendilerine lazım olan bir ders olunca daha zevkle anlatıyordum. Çünkü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi hayatın her aşamasında insana lazım olan bir derstir.
Peygamberimiz ne diyor? “ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim” bunu doğrulayan bir ayette de peygamber kast edilerek “sizin için onda güzel örnekler vardır” bu vasıf müslüman dünyada “üsve-i hesene” olarak biliniyor.
Biz insanlık için rol modelimizi kaybettik asıl sıkıntı burada. Ya bir an evvel Peygamberimizi tanıyacağız ya da sıkıntılarımızla boğuşmaya devam edeceğiz, ayrıca sıkıntılar yerinde de durmaz, kartopu gibi her geçen gün büyüyecek.
Mevzu budur arkadaş.