Her nedense hemen hemen tüm siyasi partiler teşkilat yapılanmasında her geçen gün az daha merkezileşiyor.
Halbuki bu ülkenin sorunları dahi 2.Mahmut’tan bu yana merkezileştikçe kronikleşti, biz yerelleşerek ondan kurtulmayı beklerken bir de bakıyoruz siyasi partilerin genel merkezleri teşkilat yapılanmasında merkezileşmeye doğru kayıyor.
Milletvekilleri adaylık listelerinden tutun, Belediye başkan adayları tespitine kadar, il ve ilçe başkanları tercihine kadar merkez ağırlıklı tercihler yapılıyor. Böyle olunca da işin içine karanlık eller karışıyor, adam kayırmacılık ön plana çıkıyor.
İşte görüyorsunuz başkanlık sisteminin olmazsa olmazı olan milletvekilleri için ”dar bölge seçim yöntemini” bir türlü getiremedik, getirmeyi bırak mevzu kamuoyunda tartışılmıyor bile. Liste yöntemiyle seçilen vekilden de kaliteli bir Meclis oluşturulamıyor.
Bir partinin il başkanlığı için mülakatın Genel Merkezde yapılmasını anlarım, davet edilen üç beş kişiden birine verirsiniz. Fakat ilçe başkanlıkları için onlarca kişiyi Ankara’ya çağırmak, saatlerce, günlerce sonucu belirtmeden muallakta tutup onları bir nevi beklenti içinde bırakıp Ankara’da tutmak akıl karı mıdır?
Bir de bir iktidar partisinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı ise partinin ilçe başkanını belirlerken herhangi bir kriter koymamak hakkaniyetle, kaliteyle, nitelikli siyasetle bağdaşmaz!
Beş altı kriter koysanız siyasete peşinen bir kalite gelmez mi?
1-Yaşı 30’un üstünde olmak(olgunluk yaşı), hatta 40 yaş olmasında dahi fayda var.
2-Evli olmak(Hayatı daha iyi kavramak için lazım),
3-Üniversite mezunu olmak(analiz ve sentez yeteneğinin gelişmesi için şarttır),
4-Ak partide en az üç yıl teşkilatlarında çalışmak(Partiye bir emeği olan, parti siyasetini içine sindirmek için böyle bir şart lazım)
5-Helal haram kavramına dikkat eden, Allah’ın rızasını önceleyen biri olmak.(Liyakatin olmazsa olmaz şartlarından bir olsa gerek)
İsteseniz buna bir iki kriter daha ekleyebilir, ya da değiştirebilirsiniz.
Peki bu tür kriterler olmazsa ne olur?
Neler olmaz ki?
Bir ilçenin belediye başkan A. adaylığına müracaat etmiştim, bir de baktım ki sevdiğim, akrabam, efendi bir genç, ben okul müdürüyken o da iş kur geçici çalışanı olarak okulumda temizlik elemanı olarak çalışıyordu, O da başka bir merkez ilçe için belediye başkan A. adaylığına müracaat etmiş. Şimdi bu nasıl iş ki hayata verdiği emek bakımından aralarında dağlar kadar fark olan iki vatandaşı mevkidaş ediyorsunuz? Bu şekilde siyaset değerden düşmez mi?
Böyle kriteriniz olursa, bir ilçenin başkanlığına 25 kişi yerine 5 kişi müracaat eder, birini seçerken diğer dördünü de teşkilatlarda değerlendirirsiniz.
İşin ilginç tarafı bu işlerde paranın dönmesinden bahsediliyor, adam Belediye meclis üyesi olmak için dahi para ödüyormuş, iki taraf da zehir zıkkım olsun!
Parayı veren niye veriyor? O haram parayı nerden kazandı? Alan niye alıyor? Rüşveti alana da verene de Allah’ın Resulü lanet etmiş. Bu lanetlenmiş insanların topluma ne faydası olabilir ki?
Kardeşim bu memlekette siyaset düzelmedikçe hiçbir alanda düzelmenin olacağına inanıyorum, özellikle iktidar partisi doğru dürüst siyaset yapmalıdır.
Cumhurbaşkanımız her fırsatta Ömerleri arayın, bulun diyor ama etrafında Ömerler yoksa kusura bakmasın bu partinin kapısı Ömerlere kapalı kalır. Çünkü seçici olanların Ömerlerle araları açıktır.
Ben birer defa, İlçe başkanlığına, İl başkanlığına, Belediye ilçe başka adaylığına ve Milletvekilliği adaylığına müracaat ettim. Baktım ki kapı açılmıyor, ısrar etmeme de gerek yok. Ben işe taliptim, hizmete taliptim, zor olanını istiyordum. Bir menfaat derdim yok ki kapı kapalıysa bacadan, pencereden girmeye çalışayım.
Hiç birine ikinci defa müracaat etmeyi de düşünmedim, düşünmüyorum.
Aslında her müracaatımda Ak Partiye mesaj verdim. İşe yaradı mı yaramadı mı umurumda da değil, ben vazifemi yaptım.
İl başkanlığına müracaat ettiğim zaman dahi 7 şartım vardı, ben birilerinin huzurunda düğme ilikleyecek durumda değilim, memuriyetimin ilk yıllarında İmam-Hatiplik yaptığım için 4 yıl cübbe giymiş bir vatandaşım.
Hakkı doğruyu dile getirmeye devam edeceğim, bir şeye yaramazsa da vazifemi yerine getirmenin bahtiyarlığını yaşayacağım.