Yeryüzünde yönetim şekli insanlık hayatı boyunca hep sıkıntı olmuş, bir problem olarak karşımıza çıkmış, daha iyi idare edilme mücadelesi verilmiş, iktidarı elinde tutma adına hayatta kaoslar oluşmuş.
Batı alemi birbirini yeterince asıp kestikten sonra bu günün sözleşmeleriyle bir derece yaşama tutunmuşken İslam dünyası da batıyı taklit etmekle zaman kaybetmiş.
Cumhuriyetle yönetilmek için “elin gavurunu” taklit etmeye, özünüzden kopmanıza gerek yok ki, buyur size ilk yazalı anayasa ile idare edilen Medine cumhuriyeti devleti, o günün şartlarında ilk yazılı anayasa ile idare edilen gayet makul bir yönetim biçimiydi, ondan sonra 30 yıllık zaman dilimi devri saadet de bize ilham veren bir yönetim biçimidir.Arada birkaç yıl yönetimin kalitesi düştüğü halde Ömer bin Abdulaziz zamanında adaletin tesisi edilmesi de demektir ki; “ne zaman İslamın temel değerlerine sahip çıkılırsa hayatın dengeleri yerli yerine oturur.”
Seküler sözleşmeler ve normlar dahilinde yapılan sistemler sadece insan-insan arasındaki sözleşmeler iken İslam hukukunda ayrıca kişilerin Allah’a karşı mesuliyetleri de vardır.
Yani cumhuriyetle yönetilmek için,
1-İnancınızı, dininizi terk etmenize gerek yok,
2-Kültür ve tarihinizle kavga etmenize gerek yok,
3-Tarihi şahsiyetlerinizi kötülemenize gerek yok,
4-Alttan üstten soyunmanıza gerek yok,
5-Moda adına “Birileri ne der?” sorusunun korkusu yüzünden başkasına göre yaşamanıza gerek yok,
6-Allah’ın emrettiği ve nehy ettiği şeylere savaş açmanıza gerek yok,
7-Kendini küçük görüp, dış görünüş ve davranışlarınızla batılı hayat tarzıyla yaşamanıza gerek yok,
Ne yazık ki 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen mevcut cumhuriyet yönetimi bu 7 maddenin tamamını hedefine koyarak, bu ölçülere uymayan insanımıza hayat hakkını dahi vermemiş, şapka takmadığı için idam edilen insanımızın hali bu iddiaya açık delildir.
Kendimizi tanıyalı Osmanlı yönetim tarzını kötüleyerek bu yanlışların esasını bu memlekette tesis etmeye çalışıyorlar. Bu milleti hem İsa’dan Hem Musa’dan ettiler.
Necip Fazıl Kısa Kürek’in ifadesiyle; “Bin yıllık tarihini kötüleyen, yok eden bir günü bayram olarak ilan eden başka bir millet yoktur”
Artık bu mezkur gün Bayram mı? Matem mi? siz karar verin.
Bunu yapanlar da kahraman ilan edildiler, yetmedi bu süreçte ne oldu ne bitti açığa çıkarılmaması için Atatürk’ü korum kanunu diye 5816 numaralı yasa çıkarıldı.
Atatürk’ü koruma kanununa göre:
İlke ve inkılapları eleştirseniz,
O dönemde yapılan haksızlıkları açıklarsanız,
Birinci meclise yapılan yanlışları dile getirseniz,
İkinci mecliste vekil adaylarının seçim tarzını eleştirirseniz,
İkinci meclisin bu halkın inanç ve kültürüne verdiği tahribatı ifşa ederseniz,
Atatürk’ün heykeline selam durmak caiz değildir derseniz,
En basitinden devlet kurumlarında Atatürk’ün büstüne ne gerek var? Deseniz…
Her biri için 5816 numaralı yasa ile birileri yakanıza yapışabilir.
Aslında bu yasa Atatürk’ü koruma kanunu değil bu sistemin tesisi esnasında olup biten yanlışlıkların dile getirilmesi ve sorgulanması için bir kalkandır.
Meclise sesleniyorum 5816 numaralı yasayı bir an evvel tedavülden kaldırın. Kaldırın ki hak adına hakikati dile getirmeye niyeti olanlar bu fikirlerini rahatlıkla ortaya koysunlar.Varsa bir haksızlık, hakaret ve iftira yine sahibi cezasını bulur.
Bu devleti Çanakkale ruhuna sahip babayiğitler kurdular, cumhuriyeti ilan edenler Meclisi alet ederek bu halkın değerlerini mahvettiler. Yani Laikler devletin kurulma aşamasında yoktu, sonradan ortaya çıktılar.
Bu Devlet bizim, ama sistem bize yabancı, tilkinin postunu aslana giydirmeye çalıştılar. Başka bir ifade ile “ev bizim, ama içindeki eşya bize sıkıntı veriyor.” Türkiye’nin 2.yüzyılında ülkemize sahip çıkma adına bu yanlışları ortadan kaldırmak lazımdır, elzemdır, vaciptir.
Benden söylemesi.
Eyüphan Kaya
İnsan Hakları Cemiyeti Genel Sekreteri