Bütün insanlar Allah’ın kullarıdır, yeryüzünde insan onuruna yakışır bir tarzda yaşamaya hakları vardır.
Ne Arab’ın Acem’e Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur. Ayrıca yüce Allah insanları kavim olarak değil, kişi olarak sorumlu tutuyor, kimsenin bir başkasının günahından sorgulanmayacağı beyan eder Kur’an-ı Kerim, Türkçede bunun karşılığı “suçun şahsiliği esastır” şeklinde ifade edilir.
Peki biz böyle mi değerlendiriyoruz insanları, maalesef işin kolayına kaçarak;
Türkler şöyle,
Kürtler böyle,
Araplar şöyle,
Farslar böyle,
İşte hata buradan başlıyor. Halbuki her kavimin iyisi de var kötüsü de var, zalimi de var mazlumu da var, sadık olanı da var, haini de var.
Peki benim ırkım böyle, benim ırkım şöyle demek doğru mu? Elbette ki değil, ama bir kavim dört parçaya bölünüş, dili, dini ve Kültürü asimile ediliyorsa bu konuda ben insanım, ben Müslümanın diyen her kesin taraf olması lazım ta ki, bu kavim üzerinde bu zulüm kalksın.
Geçende Gazzeli sözüm ona aydın bir Müslüman ile sohbet etme fırsatım oldu, ben Kürtlerin şu andaki durumlarını ve Irak Kürdistan bölgesel yönetiminin devlet olup olmama konusundaki fikrini sordum, bana dedi ki; “ümmet yeterince bölünmüş daha fazla bölmeyelim, devlet olsa da zayıf bir devlet olur, bence gerek yoktur.”
Ben de dedim ki; “müsaade edin devlet olsun, bununla ümmet bölünmez, tam tersine bir hak yerini bulur, fakir mi olurlar zengin mi olurlar o onların bileceği iştir.”
Bir defasında Ortadoğu kongresindeyiz, bir İngiliz diplomat Türkiye temsilcisine dönerek dedi ki “arkadaş bu Kürtlere otonom mu? Federatif bir imkan mı ne verecekseniz verin artık, bu sorununuz ortadan kalksın,” Türkiye’den bir Emekli Büyükelçi Prof. Dr. Ali Engin Oba mikrofona sarıldı ve dedi ki “bizimle Kürt vatandaşlarımızın arasına girmeyin, biz aramızda anlaşırız” bu cümle hoş güzel de devamı gelmiyor.
Rahmetli Erbakan’ın ifadesiyle Kürt meselesini; Türkiye, İran, Irak ve Suriye kendi aralarında hal etmelidir, İngiliz, Fransız, ABD uşağının burada söyleyecek bir sözü olmamalıdır, ama bu konuda bir azim, bir kararlılık olmayınca da elin gavuru bu şeklide seni uyarır da, içine müdahale de eder.
Onlarla iş birliğine girenden daha çok Kürtlerin hak ve özgürlüklerine karşı direnen kimseler vatan hainidirler diye düşünüyorum.
Şimdi Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan her kese soruyorum; Yasal ve Anayasal düzeyde Kürtlerin hak ve özgürlükleri konusunda ne yapıyorsunuz? Siyasi partilerinize bir uyarınız var mı?
Anayasanın 42. Ve 66.maddesi ile ilgili bir eleştiriniz yok mu? Nasıl oluyor da 1982 anayasasına bu kadar bağlanmışsınız?
Bu dünya cenneti misali yarım ada Anadolu’da huzur içinde yaşamak varken gereksiz yere Kürt Türk meselesi üzerinde politika yapmak ayıp değil mi?
Bu kavramlar üzerinde politika yapan siyasilere bir çift lafınız yok mu?
Eski karanlık devletin bize bıraktığı bu sorunları bir an evvel çözerek yolumuza devam etmemiz gerekmiyor mu?
Bizim ekonomi alanında, sanayi, yatırım konusunda girişimciler yetiştirmemize gerek yok mu?
Özümüze dönerek iman, edep ve marifetle, hikmetle tanışmamızın zamanı gelmedi mi?
Her vatandaşımızın muhakkak bir uğraşının olması gerektiğine inanmıyor muyuz?
Ne zaman silikon vadilerini oluşturacağız?
En önemlisi de ne zaman lüks hayata, modaya ve israfa ”HAYIR!” diyeceğiz?
Valla eğer bu ülkenin patinaj yaparak daima dünyayı bir adım geride takip etmesini istiyorsanız şuanda var olan kirli politikadan iyisi yok, Ama huzur ve refah, manevi bir zenginlik içinde yaşayıp dünya ve ahretinizi birlikte mamur etmeye niyetiniz varsa böyle gitmez.
Mevlana’nın, “Dün dünde kaldı cancağızım, yeni bir şeyler söylemek lazım” dediği gibi, bizim hak ve adalet adına yeni bir şeyler dememiz lazım. Eğer bu milleti bu memleketi seviyorsak, benden söylemesi.
Barış Pınarı hareketinin ateşkes ile sonuçlanması inşallah hayırlı bir kapının açılmasına vesile olacak. Kürtler Ortadoğu’da rahat ederlerse ona bağlı diğer kavimler de huzur bulacaklar diye düşünüyorum.
Tabi PKK/YPG/DSG gibi silahlı oluşumların derdi başkadır. Kimse onlarla mücadeleyi Kürtlere karşı mücadele gibi anlatmasın, onlar zaten bizatihi Kürtlerin başına bir bela olarak duruyorlar.
Allah kolaylık versin, üç günlük dünyadır, ya hak ve adalet tarafı olup sınavı kazanacağız, ya da ilahi adaleti görmezden gelip keyfi hareket edeceğiz o zaman Rabbımıza verecek bir cevabımız olur mu olmaz mı? Bilemem.
Eyüphan KAYA