Yarım asırdır haksız yere eğitim öğretimimiz ladini, insani ve İslami değerlerimizden yoksun hale getirilmiş ve batının batıl düşüncelerine teslim edilmiştir.
Yetmiyor, bir de nasıl olsa istediğimiz insan tipi yetişti artık bunların anormalliklerini, sapkınlıklarını yaşamak için de gereken alt yapıyı hazırlayalım dercesine uluslar arası sözleşmeler ile ülkemizi esir alıyorlar. Malum uluslar arası anlaşmalar, sözleşmeler Anayasanın üstündedir.
Seküler bir eğitim tarzıyla inanç ve kültürel değerlerimizden yoksun yaşı 30’un altında olan yeni neslin bir kısmı Avrupa aklıyla yaşamaya başladı. Ama bu aklın bize yabancı ve ihtiyacımıza, mutluluğumuza yetmeyeceğini anlamak üzeredir.
Çünkü bu akılda Aile yok,
Büyüklere saygı, küçüklere sevgi yok,
Edep ve haya yok,
İnsani zevkler sınır tanımıyor,
Nefsani günahlar işlemede dokunulmazlık var,
Kadın erkek kavgası var,
Bireysel insan topluluğu var.
Mesela sinsi ve melanet içerikli İstanbul Sözleşmesine göre;
Kadınlık ve erkeklik rolü sosyal çevre içinde sonradan kişi kazanılıyor, kadın şöyle kadın böyle, erkek şöyle erkek böyle demeye kimsenin hakkı yoktur. Hem insan ya erkek yada kadın olmak durumunda değilmiş istese kimliğine cander(Cinsi müşkül) de yazabilirmiş.
Sonra neden kadın erkek tuvalet ve banyoları/hamamları farklı olsun ki, bu ayırımcılıktır, birlikte de kullanabilmeliler, üstelik turistik tesislerin çoğunda bu uygulama var maalesef! Bir gün Antalya’da hamama gitmek istedim bir ne göreyim keselenmek üzere 180 derece uzanmış bir bayan, erkeklik sinirlerim utancından köreldi. Buhar odasına kaçtım baktın oraya da kadınlar damlamaya başladı, hala da hatırlayınca tüylerim diken diken oluyor. İşte bunu genellemek istiyorlar.
Erkek erkeğe, kadın kadına evlenilebilirmiş(!) cinsel eğilim hakkı olmalı insanların. Hayvana, Çocuklara, hatta ölüye dahi sulanabilirmiş, vah ki ne vah!
Anne babanın çocuğuna nasihat etme hakkı yok, istediği kişi ile aşık atabilir, buluğ çağına geldikten sonra istediği adamla nikahsız birleşebilir ama nikahlı beraberlik 18 yaşından sonra yapabilir. Hele şu sinsiliğe bakın aman Allah’ım. Diyarbakırlıların dediği gibi “gel de kendine jilet atma.”
Kadın erkek eşittir ama kadının beyanı olduğu bir konuda erkeğin savunması ancak yalan bir ifade olarak tutanakta yer alabilir, hiçbir değeri yokmuş!
Kadına şiddet hakkında; kültür, örf, gelenek, sözde namus ve din adına günümüze kadar gelen hiçbir norm kabul edilemez.
Evli olan Kadın erkek arasını yapmak için uzlaşma komisyonları giremez….vb
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy İstiklal marşına ne güzel söylüyor;
“Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.”
Maalesef, inanç ve kültürümüze de, Kutsal Kitabımız olan Kur’an-ı Kerime de bu sözleşme ile dokunuluyor.
Bu tür ifadelere ev sahipliğini yapan İstanbul Sözleşmesi ve onun yasalara yansıması durumunda olan 6284 numaralı yasanın sakıncalarını üç yıldır barbar bağırarak anlatmaya çalışıyorduk, bizim babayiğit olarak tanıdığımız Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan şimdiye kadar bir defasında bir az bize bir umut vermişti “İstanbul sözleşmesi nass değildir” diyerek değişebileceğine işaret etmişti ve orada duruyorduk, dönüp dolaşıp bozuk plak gibi Reis böyle dedi diyorduk.
Ama yüce Allah’a şükürler olsun ki son 29 Haziran günü kabine konuşmasında öyle bir konuşma yaptı ki, başta kendisi olmak üzere, zerre kadar insanlık hissi taşıyan hiç biri artık bu melanetli İstanbul Sözleşmesini sahiplenemez ve bir an evvel değişmesi için çaba sarf edecek diye düşünüyorum.
Reis 55 saniyede tarih yazdı. İsterseniz gelin hep beraber bu konuşmayı bir daha dinleyelim.
“Birileri sinsice milli ve manevi değerlerimize saldırıyor. İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirmeye çalışıyor, özellikle genç dimağlarımızı zehirlemenin peşindeler.
İnancımıza ve kültürümüze aykırı olan bu marjinal kimseleri destekleyenler bu yanlışın ortaklarıdır.
Halkın lanetlediği ve karşısında olduğu hiçbir anlayışın burada kök salma imkanı yoktur.Bunlara destek verenler de en anlar kadar yanlış yolda olup, bu yanlışın ortaklarıdırlar.
Milletimizin tüm fertlerini Rabbımızın yasakladığı her türlü sapkınlığa karşı dikkatli olmaya ve tavır almaya davet ediyorum.” Dedi.
İşte Reisten beklediğimiz tepki buydu, şimdi sıra bunun gereğini yapmada.
Bana öyle geliyor ki, uzun bir araştırma sonucu İstanbul Sözleşmesinin iç yüzünü iyice anlayarak, bilerek ve bilinçli olarak söylediği ifadelerdir.
Bundan sonra yapacağı ilk iş İstanbul Sözleşmesini masaya yatırarak İnsani, İslami ve Hukuki gerekçelerle bir an evvel sözleşmenin 80.maddesinin verdiği ruhsatı kullanarak feshetmek ve bu sözleşmenin adını değiştirerek İstanbul ismine sürülmüş bu lekeyi şehrimizin üzerinden kaldırmak olmalı.
Türkiye Aile Meclisi olarak Reisimiz tebrik ediyor, bu konuda platformumuza destek veren üç bin dernekle elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu söylüyoruz.
Bu münasebetle 24 ile 31 Temmuz Cuma günleri Camilerimizde aileye dua ederek bu haksızlığa karşı KIYAM edeceğiz inşallah. Daha önce planladığımız bu etkinliklere Cumhurbaşkanımızın açıklaması da ayrıca bir destek oldu.
Rus Lideri Putin’in red ettiği,
Macaristan Meclisinin feshettiği,
Ermenistan halkının uygulanmasın diye imza kampanyası açtığı bu sözleşmenin reddini/feshini/iptalini istemek namuslu olan her vatandaş üzerinde haktır, vazifedir, vaciptir.
Muhterem Erdoğan’ın dediği gibi herkesi bu konuda hassas olamaya davet ediyoruz.
Haydi ya Allah, işimiz zor ama Allah(cc) “inanıyorsanız üstün olan sizsiniz” buyuruyor. O kadar!
Eyüphan Kaya
Türkiye Aile Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi