İnsanlık nefis ve şeytanın süslemeye çalıştığı bir zaman tünelinde yuvarlanıp gidiyor. Kimisi günah deryasından kaybolmuş, gafletin zirvesini yaşarken, kimisi de “imdat imdat” çığlığını atacak kadar müzderib ama tutunacak dal bulamıyor.
Laik eğitim sitemiyle ve istisnalara hariç amaçsız öğretmen kitlemizle hedefiz bir gençlik yetiştirdik desem yeridir galiba.
*Öz güveni düşük, meslekten mahrum, helal lokma kazanıp huzur içinde yaşamak varken köşeyi dönüp helal haram karışık bir hayat tercih etmeyi önemseyen bir gençlik.
*Alın teri el emeği tarzı bir çalışma ile hayata katma değer kazandırmak gerekirken masa memurluğunu tercih etmekten hoşlanan bir gençlik,
*Gayri meşru beraberliği tercih eden ve yarının aile hayatını düşünmeyip, ben bu halimle nasıl temiz bir aile kurup çoluk çocuk sahibi olmayı becereceğim diye düşünmeyen bir gençlik,
*Bu gün dünya yarın ahret diyecek kadar düşünce ehli olması gerekirken günü birlik endişesiz yaşamayı tercih eden bir gençlik,
*Hayatı bir sonraki kuşağa model olmaya değmeyecek kadar kalitesiz yaşayan bir gençlik,
Peki genelde Anadolu gençliği özelde Diyarbekir gençliği bu mu olmalıydı? Elbette ki hayır!
Gel gör ki biz gençliğimize rol/model olabilecek şahsiyetler gösteremedik.
Hz.Yusufları, Hz.Alileri, Sait Nurileri onlara anlatamadık, en önemlisi de Diyarbakır’ın kahraman gençleri olup Allahın övgünü kazanan ve vahye konu olan Ashab-ül Kehfi anlatamadık.
Her ne kadar başka başka yerlerde de Ashabı Kehf diye bilinen makamlar olsa da doğruya en yakın, Kur’anın izah tarzına en uygun Eshabül Kehf hadisesinin Lice ilçemizin sınırları içinde yer alan Fis, Firdevs ve Dırkam üçgeninde yer aldığı yekine yakındır.
6 Saray danışmanı ve yolda onlara katılan çoban ve köpekleriyle 8 can olan bu Allahın methettiği sevgili kulların isimleri hala şehrimizde yaşıyor, mesela; Mernuş, Meselina, Şazenuş, Yemlihan ve Kıtmir adları bizim kuşağa kadar gelmiştir. Mekselina, Demernuş ve Kerfetetyuş isimleri de sanki telaffuz ağırlığından dolayı tercih edilmemiştir.
Bu isimlerin günümüze kadar yaşaması, tek başına Kur’anda geçen Eshabul Kehf kısasının burada yaşandığına delil olarak yeter.
Bu kısanın asıl teması nedir? diye sorulsa herhalde tek kelimeyle “zulme karşı başkaldırmaktır” denebilir. Bakın Lice halkı hala o genetiği taşıyor, yine zulme karşı başkaldırmaya ehil ama gidecek yol, tutunacak dal bulamıyor.Karanlık devlet onları Öcalan’a mahkum etti.
Biz Diyarbekir gençliğine Ne Hz.süleymanı, Ne Eshabul keyfi, ne Alpaslanı ne de Dr.Yusuf Azizoğlu’nu anlatabildik.
Malumunuz dünya imkanları, sıhhati, boyu postu ve nüfuzu iyi bir düzeye gelen Dekyanus ilahlığını ilan etmişti, bu asil gençler de Dakyanus sarayının danışmanlarıydı, bir gün bir arada öğle yemeği yerken konu konuyu açıyor ve her 6 gencin de Dekyanus’un bu ilahlık meselesine inanmadıkları anlaşılıyor ve o günün şehrini terk ediyorlar.
Kur’anın ifadesiyle bir mucize olarak 309 yıl boyunca mağarada uykulu halde yaşayan Ashab-ül Kehf gözlerini açınca sanki dün kaçmışlar gibi bir telaşla kaçmanın yolunu ararken, çarşıya inip bir miktar yiyecek alan çoban, Dekyanus zamanındaki parayı fırıncıya uzatınca tarihi para üzerinde bir tartışma çıkıyor, o günün Abdurrahman adındaki belde valisinin huzuruna çıkarılan bu delikanlı olayı anlatınca hadisenin İncil’de de anlatılmasıyla harikalığı ortaya çıkıyor.
Arkadaşlarının yanına dönen bu delikanlı hadiseyi anlatınca onların yaptığı dua ile yedisi de aynı anda vefat ediyor ve orada bir mabed inşa ediliyor.
İşte biz bu değerlerimizi sahiplenmeyi başaramadık. Bir gün Diyarbekir turizmi temalı bir çalıştaya katılmıştım, bir teklifim şu olmuştu. Orta öğretimde bir sürü ıvır zıvır dersler var, ortak derslerden biri de “şehrimizi tanıyalım” dersi olmalı demiştim, ama bu teklifim ne zaman yetkililerin kulağına gider orasını bilemem.
Dolayısıyla Ahı Evran haftası münasebetiyle;
Eshabül kehf ziyaret edilmeli,
Eshabül kehf adıyla bir vakfın kurulmalı,
Eshabul kehf vakfının eğitim programlarının olması ve muhtaç öğrencilere burs vermesini yetkililerden talep ediyorum.
Malumunuz Ahı Evranın kendine özgü insan yetiştirme programları vardı bunlarda biri de gençlere okunan Fütüvetnamelerdi, bu Fütüvetnamelerde rol model olabilecek tarihi şahsiyetler tanılıyordu.
Elhasıl diyorum ki; bu şehirde resmi gayri resmi rolünüz ne olursa olsun bir daha iyi düşünüp sürekli eğitimde işimize yarayacak değerlerimize sahip çıkalım, bunların başında da Eshabul Kehf geliyor. Yeri geldiğinde bu delikanlılar gibi ölümünüzü dahi göze alarak “doğruya doğru, yanlışa yanlış” diyebilmemiz lazım. Bakınız Esab-ul Kehf 24 saatlik bir mücadele ile nasıl da Allah’ın takdirini kazandılar?
Selam ve selametle kalın.
(*) Eshab-ül Kehf, Mağara arkadaşları demektir.