İslam toplumunu kendine benzetmek, namus anlayışını hayatın içinden kaldırmak, aile için muhabbeti yok ederek, erkek ve kadın dışında üçüncü bir insan tipi hayaliyle kolları sıvayan Şambala örgütü Anadolu’nun duvarına tosladı. Yürü de endamını görelim.
Peki İstanbul Sözleşmesinin redd edilmesi ne anlama geliyor, gelin hep beraber irdeleyelim.
Batının hukuki normlarına ihtiyacımız yok, kendi hukukumuzu kendimiz yapabiliriz.
Anayasamızı uluslar arası alafıranga sözleşmelerin oyuncağı durumuna getirmeyiz!
Dış dünyanın cephede kaybettiklerini bu tür sözleşme adı verilen bağlayıcı metinlerle kazanmasına müsaade etmeyiz!
Aile bizde mukaddestir, aile fertleri arasında hak hukuk vardır, bu sözleşmedeki başı boşluğu kabul edemeyiz!
Baba evlat, karı koca ve kardeşler arasına bir yerden sonra kanun giremez, çünkü birinin yaşantısından diğeri izdirap duyuyor, batı bu özelliğini kayb ettiği için bu sözleşmelerle güya hayatını düzene sokuyor bu çiğ hayatı kabul edemeyiz!
Bu sözleşmenin bir çok yerinde bahsi geçen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği akımını alıp çöpe atıyoruz!
“Cinsel Eğilim” safsatasını zinhar kabul etmeyiz; Erkek-Erkek, Kadın-kadın evlenmesi insan fıtratına aykırı olup, neslin kesilmesine yönelik bir adımdır, bu sapkın durum için hukuki bir zemin hazırlama açısından adım atamayız!
Ayrıca Ayasofya camiyi kebiri, Sultan Ahmet Camisi ve Süleymaniye külliyesi ile bir İslam şehri olan İstanbul gibi mübarek bir kentimizin adını böyle tuhaf sözleşmelerle anılmasına müsaade etmeyiz!
Bu sözleşme gereği çıkarılan 6284 numaralı yasa artık kadük olmuştur, bir an evvel ya iptal edilmeli ya da ıslah edilmelidir.
Islahı için;
*Kadının tek taraflı beyanı mahkemede esas alınamaz,
*Kadının beyanının doğruluğu konusunda mükedasatı üzerinde yemin içmeli, yanlış çıkarsa kadın cezalandırılmalıdır,
*Erkeğe gelişi güzel 3 ay- altı ay uzaklaştırma kararları yerine 3-7 gün arası uzaklaştırma tedbiri alıp bu süre içinde ifadesine başvurulmalıdır.
*Evden uzaklaştırılan erkek şayet kalacağı yeri olmadığını beyan ederse barınabilecek bir meskene yönlendirilmelidir.
Erkek ve bayanın eve geç gelmede eşit tutulması adalete sığmadığı gibi kadının güvenliğine gölge düşürür, erkek görevi gereği, şeffaf bir tarzda gece yada gündüz dışarıda kalabilir, ama kadın bu konuda daha duyarlı olup, nezaketi ve zarifliği gereği tenha vakitlerde dışarıda olmamalıdır.
Karı koca arasında bir sorun çıkarsa “hakem olarak büyüklerin araya girmesi uygundur”. Hatta daha hayırlıdır, ülkemizdeki hukuki gelişme buna müsait hale gelmiştir.
Aile herhangi iki kişiden, ya da partnerlerden değil, bir kadın ve bir erkeğin nikah akdi ile bir araya gelmeleriyle oluşur.
Bazı yanlış töre ve örfi normlar hariç, inanç ve kültürel değerlerimizin bize kazandırdığı ve aileyi bağlayıcı değerler hayata katkı veriyorsa aynen uygulanmalıdır.
Sözleşmede geçen “sözde namus” kavramını yazanlara yakıştırıyor ve onlara iade ediyoruz, namus erkeğin şanındandır, kadını koruyan en önemli kavramlardan biridir.
İşte böyle dostlar yukarıda saydığım tüm değerler İstanbul Sözleşmesinde hepsinin tersi mevcuttu.
Bunu bilmeyerek imzalayan o günün devlet erkanını Allah af etsin, bilerek imzalayanların da burnu yere sürtünsün. “Yanlış hesap Bağdat'tan döner” söz yer değiştirdi ve bu defa yanlış hesap Ankara’dan döndü, İstanbul’dan döndü, Diyarbakır’dan döndü.
Sıra CEDAW ve LAZANROTE sözleşmelerine ayar vermekte. hadi ya Allah.