Bu gün bin bir türlü melanete merhaba diyen vatandaşlarımız varsa, siyasetimiz kirlenmişse, fırsatı olan kamu malını çalıyorsa, kimin kime gücü yettiği derecede zulüm ve haksızlık varsa, baş müsebbibi okullarımızda iyi insan, iyi vatandaş yetişmemesinden kaynaklanıyor. Hele bir düşünün 1946 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de imzalanıp, 1950 yılında resmi gazetede ilan edilip yürürlüğe giren ve günümüze kadar devam eden Fulbright anlaşması ile ABD eğitim öğretimiz üzerinde ne oyunlar çeviriyor?
Eğitim ile geldiler ama basın yayın-propaganda ile devam ettiler ve ediyorlar Emperyalizm sömürgeleştirilmiş ülkelerin eğitim, medya, moda, kültür, sanat eliyle değişime uğratılması hareketidir.
Amerika 1830'larda Anadolu'nun ücra köşelerinde kolejleri vardır. Babasının hayrına yapmadı bunları. Buraya İngiliz-Yahudi kültürünü boca edecek ki burada üretilen mallara ihtiyaç duyulsun. Kültürünüzde hamburger, Coca Cola yoksa buna alıştırılmanız gerekir. Sadece yiyecek içecek değil onun arkasındaki bütün kültür dünyası da gerekir.Sömürgeciler eğitimle kendilerini sömürülmeye hazır nesiller yetiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar
Ülkemizde 13 Mart 1950 tarihinde kabul edilip 18 Mart 1950 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5596 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD arasında imzalanan anlaşmanın onanması hakkında Kanun” bize ışık tutabilir. Kamuoyunda Fulbright anlaşması olarak bilinen anlaşma bu şekilde başlıyor...
Bu kanun birinci maddesinde, bu kanunun 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imzalanan anlaşma gereği temin edilen paraların kullanılmasına dair 27 Aralık 1949 tarihinde Ankara’da imzalanan anlaşmanın onanmasına dair kanun olduğu hususu düzenlenmiştir.27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imzalanan anlaşma ve buna bağlı olarak 27 Aralık 1949 tarihinde Ankara’da imzalanan anlaşmanın hangi düzenlemeleri yaptığını bilmemiz gerekir.
Komisyonu Türkiye ve ABD’nin finanse edeceği belirtilir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bursla ABD’ye gönderilmesi ve bunların tüm masraflarının karşılanması, (BİR ÖĞRENCİNİN MALİYETİ EN AZ 50BİN USD) ABD vatandaşlarının bursla Türkiye’ye getirilmesi ve onların tüm masraflarının karşılanması gibi, bu maskeyle masum gözükebilmektedir.
27 Şubat 1946 tarihinde Kahire'de imza olunan kredi anlaşmasının geri ödemelerinde ödenecek miktarın bir kısmı Türkiye Merkez Bankasında hususi bir hesaba yatırılacak ve bu paralar sözleşmedeki ifade ile “diğer maksatlar meyanında kültür, eğitim ve insani gayeler için kullanılabileceği” hükme bağlanmıştır.Yani, bize kredi olarak verdikleri paranın geri ödemesi ile “diğer maksatlar” dışında, bizim çocuklarımızı kendi ülkelerinde bursla okutarak iki şekilde kazanç elde ettikleri görülmektedir.. KENDİ PARAMIZLA ÜLKEMİZE DÜŞMAN MANKURTLAR casuslar YETİŞTİRİYORUZ...
Bursla tahsili desteklenecek olan öğrencileri anlaşmanın 5. Maddesine göre; komisyon belirler.“Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır.” Adalet maskesiyle sömürü gizlenmektedir.
Ancak anlaşmanın en önemli noktası devam eden cümle olup cümle şu şekildedir:
“Bunlara ilâveten Amerika'nın Türkiye'deki diplomatik heyetinin başı Büyükelçi- «Misyon Şefi» adıyla Komisyonun fahrî başkanı olacaktır. Reyler eşit çıktığında başkanın dediği olur...”
7. maddede ABD Dışişleri bakanlığının tayin edeceği şekilde her yıl rapor tanzimini düzenlemiştir.
10. maddede ise “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı, tensip ettiği takdirde, komisyonun her husustaki kararlarını gözden geçirebilir” hükmü getirilmiştir.
Toparlayıp özetleyeyim; bizim ülkemizden diğer ülkeye gidecek öğrencileri, diğer ülkeden bizim ülkemize gelecek öğrencileri tespit eden bir komisyonun 4 yabancı üyesi, bu komisyonun fahri (!) başkanının yabancı ülkeden olması ve bu komisyonun yabancı ülkeye her yıl rapor vermesi (casusluk faaliyeti) yabancı ülke dışişleri bakanının komisyonunu her husustaki kararını gözden geçirme yetkisine sahip olması bir sömürgecilik değil midir?
Fulbright anlaşmasının sadece burslu öğrenci değişimi ile ilgili olmadığı, milli olmayan eğitimin tüm sahalarını kapsadığı hususunu dikkate sunalım.
“Bu anlaşmayla, Milli Eğitim Bakanlığı’nda bugün çalışmalarını "etkin” bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen, "Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıdır.”
Komisyonun, Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulduğu iddia edilir.
Komisyonun bütçesi 1949 yılındaki kuruluşu itibariyle, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından ortaklaşa oluşturulmaktadır. Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, kurulduğundan bu yana yaklaşık 6.500 Türk ve Amerikalı öğrenci ile akademisyene burs olanağı sağlamıştır. Fulbright mezunu Türk öğrenci ve öğretim üyeleri, ABD’deki çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, işadamı maskesiyle Amerika için faydalı çalışmalar yapmaktadırlar. Türkiye’ye gelen Amerikalı akademisyenler de, çeşitli dallarda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve aldıkları eğitim ile alanlarına önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Programlarını tamamlayıp ülkelerine dönen Fulbrightlılar, görev aldıkları önemli pozisyonlarda, Türkiye ile bağlarını sürdürerek, Fulbright’ın amacını uygulamış ve gerçekleştirmiş olmaktadırlar.
ABD ile ortak bir anlayış geliştiren ve CİA ile irtibatlı kişilerin ülkemize aidiyeti olabilir mi?
Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği maskesiyle cinsiyetsiz toplum operasyonu bizler uyanıncaya ve uyarıncaya kadar devam etmiş adını değiştirerek TCE Toplumsal Cinsiyet Eşitliği maskesini kullanmaya başlamışlardır. Bunun da eşcinselliği teşvik operasyonu olduğunu söylediğimizde şimdi Toplumsal Cinsiyet Adaleti maskesini cinsiyetsiz, ailesiz, ahlaksız nesil projesi yürütülüyor...
Bu anlaşma öğrenci değişiminden öteye gidip, ders programlarından müfredata kadar milli eğitimin tüm yapısı hakkında söz sahibi olmadığını görüyoruz. Çünkü ders kitaplarımız da materyalist felsefeyle yazdırılıyor.
Bu şekilde eğitilen bir nesilden de bencil, egoist, maddeci, menfaatçi, deist, ateist, bir ruhsuz, ahlaksız bir nesil meydana geliyor. Geleceğimizi inşa ve bağımsızlığımız için elbirliği ile istiklal marşı yılı vesilesiyle bağımsızlık mücadelesi vermeliyiz.
Son olarak; ABD’nin bizimle açıkça savaştığı bu günkü şartlarda yapacağımız en önemli bağımsızlık adımlarından biri de bu anlaşmayı onaylayan kanunun yürürlükten kaldırılması ve anlaşmanın feshedilmesidir.
Buyur kardeş hangi birini anlatalım? Gerisini siz düşünün bu bizim bağımsız devletimizin hali, acaba bağımlısı nasıl olur?
Öyle kıyıda köşede durmayın, devletinizle ilgilenin yoksa hep birlikte uçuruma gidiyoruz haberiniz olsun!
Haydi ya Allah hep birlikte “Fulbright anlaşmasına hayır!” diyoruz.