Deprem olarak dillendirdiğimiz ve yaşadığımız hadise aslında Zelzelenin birer mini provası, ön habercisidir.
Her nedense bu konuda insanlar aşırı iki uç olarak düşünüyorlar; kimisi sünetüllahı(ilahi kanunları) fark etmiş, kendine mal ederek o öğrendiklerini doğa olayları olarak değerlendiriyor, ki o konuda da daha bilmedikleri çok şey var; hala hayvanlar kadar dahi bilgi sahibi değiller; karıncaların, köpeklerin depremi nasıl hissettiklerini anlamaya çalışıyorlar.
Kardeşim Mülk Allah’ındır, onun ilmi olmadan bir yaprak dahi yerinden kıpırdanamaz. Tabiat ana, Doğa baba diyerek kendinizi avutmayın, yazıktır günahtır.
Kimi sofi meşrep kardeşler de araştırmacıların bilgisini inkâr edip, hiçe sayıp deprem hadisesini öldürme ve cezalandırmaya endeksli değerlendiriyorlar. Sanki bir kavim yanlış yaparsa deprem ile cezalandırılıyormuş.
İki düşünce de aşırı uç ve ifrattır.
Deprem uzmanlarının bildikleri bir şeyler de var, ama o bildiklerinden daha öte ilahi kudret ile bu mini zelzeleler oluyor. Mülk Alah’ın tasarrufundadır. Kainatın sahibi O’dur. Bilim insanları kainatın büyüklüğü karşısında dünyayı yumurta büyüklüğünde bir cisimciğe benzetiyorlar. Biz yedi milyar insan ve yetmiş milyar canlılar da daha bu yumurtanın üzerinde yaşıyoruz. Aslında karıncalar dünyasından beter küçük bir alemiz, ama yüce Allah bize değer vermiş, bizi insan olarak yaratmış, vahyine muhatap kılmış. Bu gerçeği unutanların vay haline!
Ne yazık ki mal, makam ve nüfuz çokluğu insanı bazen gaflete düşürebiliyor, marifet ve hikmetten yoksun bilgi de insanı şımartıyor.
Unutmayalım İman tıpkı Oruç gibidir, nasıl ki akşam ezanına 10 dakika kala bir şeyler yerseniz orucunuz bozulur, aynen öyle de imanınızı sekeratı mevte kadar imanınızı muhafaza etmek durumundasınız.
Yüzyıllar önce kaleme alınmış bir kitapta okumuştum, Zelzele ile ilgili şöyle bir yorum yapılıyordu. Yerin belli ana damarları var ve bu damarların uçları bir melaikenin elindedir, yüce Allah hangisini murad ederse o damarı titretir, bence akla yatkın bir yaklaşımdır.
Bu gün yapılan araştırmalar, çalışmalar sonucu o damarlar fay hatları olarak belirlenmiştir. Ona bağlı olarak birinci, ikinci, üçüncü kuşak deprem bölgeleri dahi pozitif bilim tespit etmiştir.
Peki bize düşen nedir? mümkünse fay hatlarının geçtiği yerlerde ev/bina yapmamaktır, şayet yaparsak depreme dayanıklı yapmamız lazım. Onun için “Deprem öldürmez, bina öldürür” deniliyor.
Aslında deprem gök gürültüsü düzeyinde bir olaydır. Bir makul Müslüman’ın kullandığı şu ifade sosyal medyaya düştü, şöyle demişti “ben gök gürültüsünü çok severim, hükümranlığım kimde olduğu anlaşılıyor” gerçekten ben benim diyen ne kadar insan varsa gök gürlediği zaman ürküyor/ korkuyor.
Deprem de böyle bir şey “hükümranlığın kimde olduğunu bize hatırlatıyor.” Yoksa depremden amaç yüce Allahın kullarını cezalandırması öldürmesi olduğunu sanmıyorum.
Yüce Allah emr ederse Hz.Cebrail’i Emin kanadını bir yerleşim alanına vurur, yerle bir eder, taş üstüne taş kalmaz. Ama Allah(cc) kullarını bu dünyada serbest bırakmış, çünkü kul imtihandadır, muhasebe ebedi hayatta yapılacak. 124 bin Peygamber, 313 Resul’ün (aleyhimüsselam) bize verdikleri bilgi bu; Haşır var, Mizan var, Cennet ve Cehennem var. Allah dediği için kesin doğrudur, ama akıl burada iflas ediyor, sonsuzluğu kavrayamadığı için. “Zira bu mizan bu sıkleti çekmez.” Onun için müminlerin bir vasfı da gayba inanmaktır. Her şey akıl ölçüsünde olsaydı, imtihanın bir değeri kalmazdı.
Evet geçen hafta merkez üstü Sivrice olan 6.8 şiddetinde bir deprem Elazığ’da geçirdik.Allah bir daha göstermesin, vefat edenlere rahmet eylesin, yaralılara hayırlı şifalar diliyorum. Elazığlıların, Tüm Türkiye’nin başı sağ olsun. 81 il düzeyinde insanımızın birbirini nasıl sahiplendiğine bir daha şahit olduk. İnşallah siyasilerimiz de bundan bir ders çıkarırlar.
Bu ülkenin sulh ve selamete ihtiyacı var. Külliye’ye de Meclise de sesleniyorum! 82 milyon vatandaşlarımızın ortak menfaatini düşünerek politikalar üretin. Büyük zelzele gelmeden ruhlarımızla selamlaşıp, huzurlu bir şekilde Allah’ın huzuruna gidelim.
Ne mutlu mümin olana, Müslüman olarak yaşayana, insanlara selam ve dua edip, selam ve dua alana.
Selam ve selametle kalın.