Siyaset sahnesine atıldığınızdan bu yanı her fırsatta Kalbi, Kavli, Fiili siyasi düşüncenizin arkasında durmaya çalışan gayretli bir vatandaş olarak bazı gelişmeler karşısında ne diyeceğimiz şaşırıp duruyoruz.
Sizin ifadenizle, bu ülke 82 milyon vatandaşındır, burada huzur ve güven içinde mutlu bir hayat yaşamak vatandaşın hakkıdır, Devlet bunu sağlamakla yükümlüdür. Malum iki türlü mutluluk var; ben bireyin kişisel tatmininden bahsetmiyorum, genel durumundan bahsediyorum.
Devletin adalet anlayışı vatandaşa huzur veriyorsa, vatandaş bir gadre uğramış ve nasıl olsa “Anakara’da Hakimler var, eninde sonunda hakkıma ulaşırım” diyorsa bu özgüven vatandaşı ayakta tutar, yok eğer şu düşünce tecelli etmişse “arkadaş bu ülkede Adalet konjoktürel havaya göre işliyor, Anayasa Mahkemesi de karar verse o karar bir şekilde havada kalır” deniliyorsa bu her duyarlı vatandaş için bir dert oluşturur, velev ki kendisi bu olup bitenlerden direk etkilenmese de.
Geçen hafta Anayasa Mahkemesi olumlu, umut verici, haklı bir karar verdi. Güvenlik soruşturmaları kamuya yerleşen elemandan istenmeyecek. Şöyle bir “oh” çektik, haklı bir durum tecelli etti, bir eleştiriden daha kurtulduk, bir kısım insanımızın yüzü gülecek diye.
İçişleri Bakanımız, “Ben AYM gözüyle buna bakamam” diyerek bir anlamda bu doğru kararı rafa kaldırıyor, gel de kahrolma! Binlerce on binlerce vatandaş soruşturma mağduru benim gibi yazar çizerler her platformda bu mağduriyetin muhatapları, özellikle Ak Partili olduğumuz için hak yerini bulacak derken, karşımızda defakto bir engel çıkıyor.
15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ben Ak Parti Diyarbakır il başkan danışmanıydım, KHK mağdurları bana yönlendiriliyordu, ben bilgilerini alır Genel Merkeze ulaştırmaya çalışırdım, birçok mağduriyetlerin oluştuğuma bizzat şahit oldum. Biz haksız durumu müdafaa etmek için şöyle diyorduk; “Devlet oluşan bu müdahaleyi bertaraf etmek için ani bir refleks gösterdi”, “ameliyat sancısız olmaz” gibi ifadelerle hem kendimizi hem mağdur vatandaşları teselli etmeye çalışıyorduk. Zamanla onların birçoğu vazifesine de döndü ama çok acıklı haller de yaşandı. Bu sancı yıllar boyu devam edince artık söyleyecek kal, taşıyacak mecal kalmıyor.
Bu gün nerdeyse 15 Temmuz ruhuna yanlış yapılıyor, o gün darbelere karşı dimdik duran HÜDA-PAR’lı vatandaşlarımızın bir kısmını Hizbullah ile irtibatlandırarak kamuda görev almalarını engelleyen bir gizli el var.
Bu güvenlik soruşturması tarzı birçok açıdan sakıncalıdır.
Birincisi gizlidir, işin içinde neyin olup olmadığını ilgili kimse bilmediği için kahroluyor,
İkincisi, FETÖ ayağının hala buralarda etkin olma ihtimali hayli yüksektir,
Üçüncüsü, kim demiş ki vatandaş hakkında bilgi toplayan kişi vatandaştan daha sağlamdır.
Bu üç tespit dahi bu tür soruşturmaların sakıncalı olduğuna yeterli nedendir. Bunu en az benim kadar düşünen Anayasa Mahkemesi üyeleri kalkıp bunu iptal ediyor ve bu karar pratikte karşılık bulamıyor, adres mahkeme başvurusu olarak gösteriliyor. İç barışımızı tesis etmek için biz vatandaş olarak gece gündüz çalışırken, bir mekanizma buna karşı engel ortaya koyuyor.
Şimdi bu mevzu ile ilgili özel bir durumu ele almak istiyorum. Benim öz yeğenim Dr. Muhammed Kaya mezuniyet sonrası Ergani Devlet hastanesine ataması yapıldı 48.madde gereği başlatılmadı, mahkemeye umutsuz umutsuz müracaat etti, oradan da lehine bir karar çıkmadı.Geçen hafta yine müracaat etti AYM kararına rağmen yine reddedildi.
Bizim köyümüz Devletine Milletine sadık bir köy, Hazro Kırmataş köyü, ama haksızlığa karşı da daima sesini yükseltmesini bilen bir köy, Kürtlerin hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı olduğu halde 7 şehit vererek PKK’ye karşı mücadele etmiş bir köy hem de o karanlık süreçlerde. Zaten yetkili etkili biri bir gün Kırmataş köyüne selam olsun demiyor, bari bize zulüm edilmesin, iftiralara kurban gitmeyelim.
Gel gör ki bu köyün en uysal ailesinin, en temiz evladı Doktor oluyor ve kamuya alınmaması için karşısına gizli bir el çıkıyor, bunu duyan herkes bir anlamda şok oluyor. Babası 28 Şubat mağduru olarak Hizbullah davasında 4 yıl 8 ay ceza evinde kaldı ve berat etti. Bu zulmü yaşayan bu aileye bir zulüm daha yapılıyor.
Bunu yazmak dahi insana ağır geliyor. Biz ülkemizin huzur ve selameti için karınca kadarınca gayret ederken, bu tür haksız uygulamalar elimizi kolumuzu bağladığı gibi vicdanımızı da sızlatıyor. Acaba işler tersine mi döndü, beklediğimiz huzuru yakalamamız artık hayal mi oluyor? şeklinde düşünenlerin arasına katılmak üzereyiz desem inanın. Çünkü bu haksız uygulamaları savunmak, arkasında durmak nitelikli gayretli bir vatandaş olarak o kadar zor ki, anlatamam.
Üç günlük dünyadır, hepimiz sahip olduğumuz yetki ve sorumluluktan mesulüz benim vazifem bu yazıyı yazmaktır, ama kime ne düşüyorsa yerine getirsin, Kıyamet günü kaçacak delik bulamayız, şükür ediyoruz ki devletimizin başında bu değerleri benimseyen dertten anlayan bir zat var diyoruz, ama bu haksızlıkların oluşmasına da anlam veremiyoruz.
Anayasa mahkemesi haklı bir karar veriyor, İçişleri Bakanım “ben AYM gibi düşünmüyorum” diyerek Devlet mekanizmasında bu kararın işlemesine inhibitör oluyor.
Durum bu, evet vatandaş arkanızda duruyor ama kahrola ola duruyor, mutlu olarak arkanızda dursa daha iyi olmaz mı “Sesimizi duy Reis’im.”
Allah sonumuzu hayreylesin.
Eyüphan KAYA