Neredeyse bir asrı tamamlayacak bir devletimiz var, sayamayacağımız kadar eksikleri mevcut. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti olarak kurulan bu devletin yedi hikayesi varsa altı tanesi vatandaşı hırpalamak, ezmek, evirip çevirmek ve bir kalıba sokmak üzere tasarlanmıştı.
Bunu yaparken özellikle 600 yıllık bir imparatorluk olan Osmanlıyı kötüleyerek, İnanç ve Değerlerimizi görmezlikten geliyor, ne anlama geldiğini bilmediğimiz sözüm ona laik insan yetiştiriyordu. Yani Laik devlet yerine Laik insan, yani dinin kendisi için bir değer olmadığı insan tipini yetiştiriyordu.
Sebebini bilmediğimiz bir gerekçe ile Kurucu Meclis feshedilerek layt bir meclis oluşturulmuş, 1921 anayasasını değiştirerek Çanakkale ruhuna saygısızlık yapılmış, 1924 anayasası ile Anadolu insanı hayal kırıklığına uğratılmıştı. Bu haksızlığa karşı başkaldıran Anadolu’da ne kadar yiğit varsa bir vesile ile cezalandırılmıştı.
639 yılında Peygamberimiz Hazreti Muhammed(sav)’nin vefatından sadece 7 yıl sonra İslam ile müşerref olan Diyarbakır’ın Dağkapı meydanında Şeyh Sait ve arkadaşları darağacına asılmıştı. O gün bu gündür Devlet ile Millet arası sisli ve bir türlü uyum sağlanmıyordu.
Rahmetli Özal, Erbakan kendince mücadele etti ve en son Erdoğan bu haklı mücadeleyi vererek ülkenin direksiyonunu eline aldı. Özal ve Erbakan’ın başına ne geldiğini gördük, 15 Temmuz’da ise gereksiz bir darbe teşebbüsü oldu. Millet var olsun ki başarısızlıkla sonuçlandı ve halk kazandı.
15 Temmuz ruhu; Ezan, Sala, Tekbir, Vatan ve Bayraktan gıdasını alıyordu bundan böyle bu ülke için kimin bir plan projesi varsa bu beş değeri dikkate almak durumundadır.
Dolayısıyla;
*Bütün siyasi partilerin 15 Temmuz ruhu ile barışık olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu ruh Çanakkale ruhudur, bu ruh Tarihimizin, Kültürümüzün beslendiği ruhtur. Bu ruhu benimsemeyen her kim varsa Anadolu insanı ile barışık olamaz olsa olsa takiye yapan dış/düşman devletlerin taşeronlarıdır.
*Devlet adına yine Dağkapı meydanında olup biten haksızlıklar karşısında vatandaşlarımızdan ve özellikle Kürt vatandaşlarımızdan özür dilenmesi lazım. Bu hem Kürt vatandaşlarımız nezdinde hem ehli hak vatandaşlarımız nezdinde paha biçilemez bir değerde olacağını unutmayalım.
*Bu özür dilemekle başlayan huzur verici havanın atmosferinde hak ve adalet çerçevesinde Kürt haklarına yönelik ne kadar iyileştirme varsa Yasal ve Anayasal düzeyde yapılması lazım. Buyur 1921 anayasasında ittifak edelim bu Anayasa ülkenin barış ve huzuru için yeter de artar. 23 maddelik bu Anayasa vatandaşa olan güvene endeksli olup, huzura kapı açıyordu. İnşallah ileriki günlerde 23 maddesini tek tek tahlil edecek bir yazı dizisi yazacağım. Unutmayalım bir anayasa ne kadar uzunsa o kadar vatandaşından kuşku duyuyor.
*Diyanet personeli barış ve huzur için gayret etmeli, yön verici ve eğitici Hutbeler yerel ağırlıklı hazırlanmalı, Cuma namazlarına değer kazandırılmalıdır. Diyanetin vaizleri bay/bayan, büyük/küçük demeden tüm vatandaşlarımıza ulaşmalı, İslam’ın özü/özeti bu halka anlatılmalıdır.
*”Köy Rehberi” adında bir el kitapları hazırlanmalı, 4 yaşındaki çocuktan başlamak üzere her yaştaki akranların ne yapabileceği konusunda birkaç kategoriye göre akıl fikir verilmeli, her köy sürekli talim terbiye adına bir mega okula dönüştürülmelidir.
Her köyün bir bay/bayan spor rehberi olmalı, şarkı/türkü/ilahi öğrenme konusunda köylülere yardımcı olunmalı. İstidatlarına göre vatandaş yönlendirilmelidir.(Sadece bu talep üzerine bir elkitabı yazılabilir)
*Gençlik akademileri kurularak, gençler günümüz şartlarına göre yetiştirilmeli, yönlendirilmeli, hangi gencin nerede olduğu devletin programı gereği bilinmelidir.
Spor programında mı? Kursta mı? Çok amaçlı komplekste mi? Evde mi?Dil Evinde mi? Tarlada mı? Hayvanların başında mı? Medresede mi? vs. Artık bu başıboşluğun zamanı geçti.
*Türk ev Atatürk kavramı siyasi amaçla kullanmaktan çekinmeli. Türk kavramı Türk vatandaşlarına dünyevi ve uhrevi açısından bir şey kazandırmadığı gibi, MHP ve HDP’ye bu tarzıyla gereksiz yere siyasi açıdan beslemekte ve ülkenin birlik ve beraberliğine engel olmaktadır. Atatürk kavramı ise gereksiz yere CHP’yi ayakta tutmaktadır.
Vatandaşlık kavramı ünplana çıkarılmalı ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı bir marka haline getirilmeli, birlerinin dediği gibi bu marka öyle 250 bin dolara falan da birilerine bahşedilmemelidir.
Diyeceksiniz ki “kardeşim ne diye kendi kendine yazıyor, çiziyorsunuz? Bunları zaten bilen biliyor, gelip sana mı kulak verecekler?” Siz de haklısınız ama ben sorumluluğu üzerimden atıyorum. Benim vazifem buraya kadar, ben hak bildiğimi söyler ve yazarım. Gerisi beni aşar o mesuliyet noktasında olanların vazifesidir.
Selam ve selametle kalın.