İnsan ehli vicdan olunca böyle hayırlı kararlar da verebiliyor. Güya İslam toplumunun bir parçasıyız, yıllardır Türkiye Aile Meclisi olarak İstanbul Sözleşmesinin sıkıntılarını dile getiriyoruz, daha üç beş vekilimizi tam inandıramadık, Macar Parlamentosu Hıristiyan bir topluluğun Meclisi olmasına rağmen bu sözleşmeyi reddetti bile. Bu meclisi tebrik etmek gerekmez mi?
Peki Macar parlamentosu neye hayır dedi?
Sözleşmenin ön gördüğü maddelerden bir kaçını ele alalım, İstanbul Sözleşmesine göre;
*Dışarıdan gelen bir koca yabancı bir erkeğin evde olduğunu fark etse eşine “bu adam da kim?” diye sesini yükseltemez, buna Hayır! dedi.
*Karı Koca bir durumdan dolayı mahkemelik olsalar kadın pişmanlık dilekçesini verse de dava kamu davası olarak devam etmektedir. buna Hayır! dedi.
*Gecenin saat 12’sinde kızınız yabancı bir erkekle eve gelse kızına “bu kimdir?” deyip hesap soramazsınız, buna Hayır! dedi.
*18 yaş altı bir kız evlenemez ama nikahsız beraberlik suç değildir. buna Hayır! dedi.
*Kadına karşı fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, diye dört çeşit şiddetten bahsedip sınırı nerden başlıyor nerede bitiyor belli değil, bu şiddet türlerinden birini işleyen koca evden atılabiliyor, cezalandırılabiliyor, buna Hayır! dedi.
*Toplumsal Cinsiyet Eşitliği diye bir bela içeriyor, bu maddeye göre örf, adet, gelenek, sözde namus ve dinden gelen hiçbir değer/norm kadına şiddet için haklı gerekçe olamaz deniyor. buna Hayır! dedi.
*Hayatın içinde kadına biçilen rolü toptan reddediyor. Yok efendim erkek çalışıyor niye kadın çalışmıyor, kadın çocuğa bakıyor neden erkek çocuğa bakmıyor, kadın erkek cins olarak eşittir niye ayrı tuvalet ve ayrı banyona gidiyorlar, banyo ve tuvaletler tek olsun diyor. buna Hayır! dedi.
*Cinsel eğilim diye bir bela içeriyor, deniliyor ki adamın keyfine dokunamazsınız ister erkek erkeğe, isterse kadın kadına isterse ikisine de eğilim gösterebilir, bunun yasal alt yapısı hazırlanmalı isterlerse evlenebilmeliler. buna Hayır! dedi.
*LGBT belası da burada karşımıza çıkmaktadır. Bu şifreli kavramı bana izah ettirmeyin, zaten bilmeyenimiz kalmadı. Buna da Hayır! dedi.
Düşünebiliyor musunuz Rusya’nın kabul etmediği,
Ermenistan’ın uygulanmasın diye imza kampanyası açtığı,
Macaristan Parlamentosunun reddettiği
İngiltere’nin kendisi uygulamayıp projelerimize destek verip ülkemizde uygulanmasını istediği bir sözleşmeden bahsediyoruz.
Benim Kültür-Turizm bakan yardımcım Serdar Çam da diyor ki, “bu sözleşmeyi okumadım, ama anladığım kadarıyla bu sözleşme üzerinde Ak partiye eleştiri getirmek isteyenler var.”
Vah ki ne vah! Ak Partiyi eleştirmek için başka bir neden kalmadı da bula bula bu sözleşmeyi bulmuşlar öyle mi? Bakan yardımcısının bu yaklaşımı hadiseyi küçümsemek, sulandırmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Bizim muhatabımız TBMM’dir birileri yukarıda paylaştıklarıma dudak bükerek “ne olmuş yani” deyip sözleşmeye taraf da olabilir. Ama biz Türkiye Aile Meclisi olarak paydaşlarımızla birlikte bu sözleşmenin feshedilmesi, hatta iptal edilerek İstanbul’un ismiyle anılmaması taraftarıyız. Çünkü bu haliyle İstanbul’un ismini de kirletmektedir diye düşünüyoruz.
2011-12 yıllarını hatırlayın, Başbakanlığa dinleme cihazlarının bırakılması, Erdoğan’ın ameliyata alma planı, MİT müsteşarının yakalatma teşebbüsü vs. gibi anmak dahi istemediğimiz FETÖ kumpasının zirve yaptığı bir süreçti, kimse bana Başbakan bunu bilerek, içine sindirerek kabul ettiğini söylemesin.
Bu sözleşme Meclis başkan vekili Pervin Buldağ’ın başkanlığında meclisin oylamasına sunulmuş ve 246 firesiz oylarla kabul edilmiştir, o vekillerin kaçı hangi partiden onu da bilmiyoruz. TBMM bu hatasını telafi etmek durumundadır.
Kim bilir belki bir gün TBMM’yi tebrik ederiz, ne dersiniz?