Yıllardır Diyarbakır Ulu caminin avlusunu mesken seçen, Ulu cami hakkında halkı bilgilendirip rehberlik yapan ve kendince gelen giden insanlarla ilgilenip tebliğ görevini yapan Ramazan Pişkin, son birkaç aydır konuşmaları youtuba düşünce ülkenin dört bir yanında sempatizanları, sevenleri oluştu.
1975 doğumlu olan Ramazan 45 yıllık ömründe kayda geçen iki hatası var; biri camiye giren bayanın kıyafeti uygun değil diye uyarıp, tartışma sonucu mahkemelik olması, diğeri de iş kur elemanı olarak bir okulda çalışınca bir bayanla yaşadığı aşırı tartışma, ama bayanın şikayetini geri almasından dolayı hakkında dava açılmamış.
Amed haber sitesine hastaneye gönderilme haberi yayımlanınca sosyal medyada sevenleri sesini yükseltti, doğrusu onlardan biri de benim. Kamuoyunun sesine ilgisiz kalmayan başta Diyarbakır valisi olmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgi yaptığı açıklamadan dolayı tebrik ediyorum. Birçok anlama gelen şu taciz kelimesine açıklık getirmesi Ramazan’ın sevenlerine moral oldu.
Ayrıca daha önce sağılıyla ilgili konulan “şizofren” teşhisi olduğunu da bu süreçte öğrenilmiş oldu.
Ramazan Pişkin Köylümüz ve üçüncü derce akrabamızdır. İslami yaşantı tarzı açısında aramızda bir uyumsuzluk vardı. Bu sıkıntıyı daha çok evinde aile fertleriyle yaşadı. Zaman içinde birbirleri kalenmiş duruma gelmişlerdi.
Onunla yüz yüze tanışmışlığım yok ama babasını yakında tanıyorum, sofu meşrep bir aileden gelen ve köyümüzde yaşayan 4. dedesi “Kal-ı Abas”(abas dede) adıyla bilinen bir ermiş olduğu biliniyor.
Doğrusu onun Şizofren durumunu değerlendirmek bana düşmez, sağlığı açısında ne gerekiyorsa onu yapmak tıp alanına giriyor, ama konuşması, ifade tarzı bize sıra dışı geldiği bir gerçektir. Bu bir açıdan bizden, biraz da ondan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Öyle bir hale geldik ki,
-Devletin malı denizdir, yemeyen domuzdur diyenlerimiz var,
-Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez, demek normal bir ifade haline geldi,
-Bal tutan parmağını yalar,
-Helal haram ver Allah’ım, senin kulun yer Allah’ım,
-Bana ne? Sana ne? Diyerek kimsenin kimseye müdahale etme hakkı olmadığını kabul eder olduk,
-Peygamberimiz “din nasihattir” demesine rağmen biz bir yandan nasihat dinlemeyi unuturken, nasihat etmeyi de kendimize görev bilmedik.
-Emri bilmaruf, nehyi anil münker(İyiliği emredip, kötülüğü men etme) bir müminin vasfı olduğunu unuttuk,
Bütün bunları ve daha fazlasını bir arada düşünce hayatta ciddi bir boşluğun olduğu ortaya çıkıyor.
Kanaatim o ki Ramazan Pişkin’in derdi buydu. Birkaç tane konuşmasını yotubede dinledim.
Diyor ki;
*Nefsinizi ilah edinmeyin, keyfi bir hayat yaşamayın dediğimde; Apoist, Kemalist, Komünist kimseler anlattıklarımdan hoşlanmıyorsa ne yapayım yani,
*Levh-i Mahfuzdan damıtılmış Kur’an-ı Kerimin özünden konuşunca bana diyorlar ki üslubun bozuk, ben de diyorum ki, hayır sisin ayarınız bozulmuş, kendinize çeki düzen verin,
*Allah diyor ki, bu Kur’an’dan ancak ulül elbab(Temiz akıl sahibi) insanlar anlar, o zaman aklınızdan karışık kirli bilgileri atın, beyninizi bir anlamda resetleyin,
*Küçük günahları kontrol altına almazsanız, büyük günahlara dönüşür ve kronikleşir Allahumehfizna şirke kadar gider.
*İstanbul Sözleşmesi ile kadına dokunulmazlık getirerek hayatı yaşanmaz hale getirdik, LGBT tarzı ahlak dışı insan tiplerinin önünü açtık,
*Din insan hayatının her alanına müdahale eder, dinim ayrı siyasi düşüncem ayrı diyemezsiniz,
*Camilerimizi müze düzeyine indirdik,
……. ve daha neler.
Ramazan hoca lakabıyla bilinen bu kardeşimizin anlattıkları bozulmamış kalbin terazisine vurunca haklılık payı yüze yüz olduğu gözüküyor. Evet anlattıkları bundan ibaret değil ama İslam’ın özüne aykırı hiçbir ifadesini de görmedim, duymadım.
Bazıları Ramazan Pişkin üzerinde hemen Ak partiye, genel olarak devlete yüklendiğini de dikkat çekiyor. Arkadaşlar kaş yapayım derken göz çıkarmayalım. Eminim Ramazan Pişkin’in sevenlerinin derdi bu değil ama işin başka tarafa çekildiği de sos verdi doğrusu. Onlar bilsin ki biz onların tarafı değiliz, bu gün yüz binler açıktan açığa çekinmeden Ramazan’a sahip çıkabiliyorsa devletin iyi bir düzeye geldiğine işarettir.
Yetkili etkili insanlar bu sese kulak kabartıyorsa vatandaşın bir değer haline geldiğine bir kanıttır,
Gayretli insanların birbirine sahip çıkma konusunda da umut verici bir durumdur diye düşünüyorum. Devlet/millet olarak varsa eksiklerimizi söyleyeceğiz, düzeltilmesi için kafa yoracağız, akıl, fikir üreteceğiz, bu bizim vazifemizdir diye düşünüyorum.
Gerçek olan şu ki, hem devlet hem millet olarak İslam ölçüsüne göre ayarımız bozulmuş. Bunun açık delili dünya devletlerinin İslami hayat endeksine göre ölçülmesinde ilk 32 devlet arasında tek bir İslam devletinin olmayışı elle tutulur bir belgedir. Türkiye, İran, Suudi Arabistan’ın sıralamada daha çok gerilerde olduğu da ortada.
O zaman şapkamızı önümüze bırakıp iyice düşünmemiz lazım. Bu başıboşluk böyle gitmeli mi? yoksa bir çare çözüm üretecek miyiz?
Günah günahı doğurur, iyilik iyiliğe kapı aralar. Dolayısıyla hayat ibremiz hangi tarafta buna dikkat etmek lazım.
Bu duyarlılıktan dolayı ilgi gösteren, iş adamı, akademisyen, sivil toplum yöneticilerinin candan tebrik ediyorum.
Selam ve selametle kalın.