Bir şehrin genel sorunlarıyla uğraşan, kendine dert etmesi gereken temel dinamikleri, kurumları var. Belediyeler, Mülki idareye bağlı kurumlar, Üniversiteler, Vakıflar, Dernekler, Medreseler, Âkil admlar vs.
Yaşadığım şehir maddi manevi açıdan gerilemiş vaziyette, sorunlarıyla buğuşurken benim bu kurumlara sitemde bulunma hakkım olsa gerek.
Yarım asır öncesine kadar bir köyde, bir mahallede büyüklerin sözü dinlenir, tartışmalar yatıştırılır, ayıp kavramı ile insanlar frenlenirken şimdi toplumun dengesi bozuldu, değerleri alt üst oldu.
Siyasiler politik emelleri uğruna geleci bir karanlığa doğru yuvarlattıyorlar, kim ölmüş, kim kalmış umurlarında değil.
Okullarımızda iman, edep ve marifet öğretilmedi. Karma eğitimle kızlar erkekler bir arada bulundurılarak hayazınlığın kapısı açıldı, bir de baktık ki sivgili ve sevgililer günü diye bir bela karşımıza çıktı. Kız için, erkek için bekaret bir ayıp haline geldi, ilgiler de aval aval bakıyor.
Anne, babaya, ataya saygı azaldı, tutturmuşlar özgürlük, kadın hakkı, çocuk hakkı, hayvan hakkı vs.
Peki bu hakların sınırını kim çizmiş? maalesef seküler dünya tabi dünyanı yaşanmaz hale getiren Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları mahlemesi, Evrensel İnsan Hakları beyannamesi..vs.
İşin acı tarafı İslam coğrafyasında dünyaya gelmiş kimi kompleksli kimselerden biri Allah için “veda hutbesi” ni referans göstererek konuşmasına başlamıyor.
Sözüm ona hukuk oluşumları olan barolar edepsizlere ve inançsıslara hem de haddını aşan inançsızlara sahip çıkmak için elini çabuk tutuyorlar.
Din adamlarımızın çoğu “ilahi öğreti” yi tanımayan siyasetin eşiğinde nöbetçi olmuşlar, bazıları da menfaat esiri, hal böyle olunca da hakkı dillendirmiyorlar.
Toplumda dini, ahlaki ve kültürel değerler erimeye başları. Çoğu kimse “bana göre” deyip konuşmaya başlıyor, ona göre hakkını arıyor, “bu konuda Allah ne diyor?” diyenlerin sayısı hayli azaldı.
Peki ne yapılabilir?
Malum ağır bir hasta şifahaneye gelince yoğun bakım ünitesine alınır ve tüm imkanlarla tedavisi yapılır.
Manevi açıdan yoğun bakımlık olan Diyarbekir’de aynen böyle bir ilgi göstermek lazım.
Diyarbakır Din Hizmetleri Yüksek İstişare Kurulu adında bir kurul oluşturulmalı ve bir eylem dahilinde önce 17 ilçeye yönelik bir eylem planı ile selam verilmelidir.
Bu kurlun içinde Valilik, Belediye, İl müftülüğü, Milli eğitim müdürlüğü, İlahiyat fakültesi, Medrese alimleri, ilgili Vakıf ve Dernekler…vs ilgili kimseler olmalıdır.
Taşra ilçelerine her birine birer hafta vererek yüzlerce manevi danışman belediyenin arabalarıyla buraya taşınmalı ve akşama kadar kahvelerinde kalmalı ve halk ile yüzyüze konuşmalıdır, hem bilgilerini onlarla paylaşmalı hem de onlardan gelen talepleri toplamalıdır.
Maddi manevi açıdan bu halka sahip çıkmak ancak bu şekilde olur, halk çoğu yarım hoca olan kimselerein ağzına bakıyor, o hocaların çoğu da sol siyasetin piyonları olmuş hep birlikte cehennem çukuruna yuvarlanıyorlar.
Bu sıkıtının ortada olduğunu ve her geçen gün büyüdüğünü görünce “Bu şehir bunalımda siz nederediniz?” demek içimden geldi.
Olmuyor, olmuyor mesle öyle hafif değil ki bu sorunun çözümünü zamana bırakalım.
Haydi kolay gelsin.