Kişinin hem dünyasını hem ahretini ilgilendiren bu manevi alan, gel gör ki ülkemizde daima baskı altında tutulmuş, ayan beyan bir tarzda insanımıza anlatılmasına müsaade edilememiştir.
Eğer bu din, Hak adına hakkıyla anlatılsaydı,
*İnsanımız kanaatkâr olurdu,
*Mert ve cesur olurdu,
*Çok çok az cinayet işlenirdi,
*Hırsızlık, arsızlık minimize edilirdi,
*Kardeş kardeşe, komşu komşuya muhabbet besler, selam verirdi,
*Lüks hayat ve moda hayranları pek olmazdı,
*İsraf ve ibzar azalırdı,
*Fakir zengin arasında saygı sevgi olurdu,
İnan az bile söyledim.
Ama gel gör ki, Din Diyanet varla yok arasında bir değer olarak bir kenara bırakıldı, insanımız seküler, laik eğitim sistemine teslim edildi, bu gün yaşanan bu sıkıntıyı nasıl telafi edeceğimizi dahi bilemiyor, şaşırmış bir vaziyetteyiz.
Diyanet reisiymiş(!) hele bakın bir zamanlar devlet protokolünde kaçıncı sıradaydı daha düne kadar. Elhamdülillah Özgürlük ve Demokrasi Adasının açılışında Reis-i Cumhur dahi devlet protokolünün tamamı Diyanet Reisinin arkasında durdu.
Doğrusu; Yazıcıoğlu ile başlayıp, Bardakoğlu ile devam eden ve Görmez hocamızla daha net fark edilen Diyanetteki iyileştirme çalışmaları bir kesim düzensiz Müslümanların dikkatini çekti ve iktidar partisinin yakasına yapıştılar “ya biz ya o” diye, hepimiz şahidiz ki Reis-i cumhur istemeye istemeye onu görevden aldı. Malum siyasette kaybetme endişesi bazen yanlışa dahi evet demek durumunda bırakıyor insanı. Bu da öyle bir şey galiba.
İlim ve kabiliyet açısından Görmez hocanın bir adım gerisinde olduğu tahmin edilen Prof. Dr. Ali Erbaş hocamız da, 24 Nisan Cuma günü Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli camisinde okuduğu hutbe ile duyarlı Müslümanların dualarını aldı.
Çünkü o hutbede İslam’ı özetliyordu, ayrıca İstanbul Sözleşmesi gibi melanet bir sözleşmenin ne kadar tehlikeli olduğunu, mabetlerimize dahi dokunacak kadar sinsi olduğunu ortaya çıkmasına vesile oldu.
Diyanet Reisimiz Prof. Dr. Mehmet Görmez ne demişti, ne yaptı?
“Bana atanmış imam değil, adanmış imam lazım.” dedi,
Her yıl İslami bir vasfı değer olarak kabul edip, o konuda halkımızı aydınlatmaya çalıştı; Onur, İhlas, Sadakat…vs. gibi
Diyarbakır’da Ahmedi Bateyi’nin yazdığı Kürtçe mevlüdünü okuyan ilk Diyanet reisi ve “Kürt meselesi kardeşlik edebiyatı ile değil, kardeşlik hukuku ile çözülür” demişti,
O İslam dünyası yerine Müslüman dünya kavramını ön plana çıkararak evrensel bir İslam anlayışını geliştiriyordu,
Yaptığı birçok yenilik olmasına rağmen ben sadece bu değerler üzerinde bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Adanmış imam, mümin olup, müslüman olarak yaşamaya çalışan, insanları camiye gelmesinde bir mıknatıs gibi cazibesi olan, emri bil maruf nehyi anil münkeri(iyiliği emredip, kötülükten men etmeyi) en az bir mümin kadar dert edinen kimsedir.
Görmez hocamızın ifadesi ile, “Arada yıllar geçmesine rağmen bir imamın cemaatinde artış olmuyorsa o iman sadece namaz kıldırma memurudur.” Tam olmasa da bu anlamda bir ifade kullandığını 5.Din şurasında bizzat kulaklarımla duydum. Milat gazetesi yazarı olarak şuraya bir gözlemci olarak katıldım ve o zamanda da şurayı umut ve iftiharla özetlemiştim.
İslam’ın ahlaki değerleri her geçen gün örtbas oluyorken Onur, İhlas ve Sadakat gibi değerlerin yılın değerleri olarak seçilmesi ve bu konuda konuşulup, hutbeler verilip, vaazlar edilmesi ne kadar güzel. O şekilde çalışmalar gidebilseydi her geçen gün insanımız manen daha da olgunlaşır, toplum olarak kalitemiz artardı ki, günümüzün en büyük sermayesi budur. Beşeri Sermayenin önemli.
İslam dünyası denildiği zaman sadece bilinen 61 ülke akla geliyor halbuki dünyanın her tarafında Müslümanlar var, ayrıca İslam dünyanın ferdi olup Müslüman olmayanlar var. Bu açıdan Görmez hocamızın Müslüman dünya kavramının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Zaman zaman hocamızın konuşmalarından, mahkemeye hazırladığı raporlarından cımbızlama yapılarak bazı eleştiriler kulağıma geliyor mesela “örtünme ahlaki bir ibadettir” demesini eleştirenler var.
Aslında ilahi emirlerin ve yasakların çoğu ahlakidir, öyle ki Hz. Muhammed(sav) “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demesi kendi başına buna işaret etmesi için yeterlidir.
Yüce Allah bazı emir ve yasaklar konusunda insanı vicdanı ve ahlakı ile baş başa bırakmış, ona uyup uymamayı dünyada bir müeyyideye bağlamamıştır.
Yalan konuşmamak,
Sadaka vermek,
Gıybet etmemek,
Örtünmek/örtünmemek,
Laf götürüp getirmek,
Helal harama dikkat etmek,
Aile bireyleri arasındaki münasebetler,
Komşuluk ilişkisi… vs.
Bunlar çok çok önemli değerler olup ahlaki ibadetlerdir. Çünkü bunlardan yasaklanalar yapıldığında ya da emredilen yapılmadığında Şer’i bir cezası yoktur. Ancak kıyamet günü hayır ve şer hanesinde kişinin karşısına çıkar.
Ben kendim Din, Diyanet ve Diyanet Reisini çok önemsiyorum, ülkemizin huzur ve mutluluğu Diyanetin iyi çalışmasına bağlıdır, çünkü insanların ruhuna hitap ediyor.
Selam ve dua ile.