Namuslu olmak prensip sahibi olmak, insanlık adına sahip olması gereken dokunulmaz değerlere sahip olmak demektir.
Dolayısıyla bizde Namus; Dindir, Ailedir, Ahlaktır. İnsan bu değerlerle olgunlaşır, anılır, ahrette sorgulanır.
Aslında bu üç değeri biri birinden ayrı düşünmek çok zor. Çünkü birbirini besleyen değerlerdir.
Hz.Muhammed(SAV): “Ben ikrama layık ahlakı tamamlamak için gönderildim” demesi bu açıdan çok manidardır.
Dinimizin prensipleri nedir?
Faiz yasak, Kumar yasak, Zina yasak, Sarhoş edici meşrubatların imalatı ve içilmesi yasak, Zulüm yasak, Hırsızlık yasak… Dikkat buyursanız bu yasaklar öyle önemli uyarılardır ki insanlık alemi hep bu yasakları önemsemiş, bu yasaklara dikkat eden kimselere değer vermiş.
Aile, bir insan için sığınacak en güvenilir ocaktır. Aile fertleri arasında bir hukuk var, vefa var, sahiplenme var, irsiyet aktarımı var.
Sosyolojik tanımla Aile toplumun çekirdeğidir. Ben Kimya hocasıyım bir atom elektron alışverişini yaparsa özü bozulmaz, yani verdiği elektronu geri alsa, aldığı elektronu geri verse yine karakterini koruyabilir, ama çekirdeği dağılırsa artık o atom yok olur, ondan nelerin oluşacağı da bilinemez, radyasyon yayar, belki de hidrojen bombası gibi canlı cansız önüne ne gelse imha eder. Aile yapısı dağılmış bir toplum da böyledir.
Ahlak; inanç, vicdan ve öğreti bütünüdür. Beşeri münasebetler, esas adıyla “Adab-ı muaşerat” nesilden nesle aktarılan hal ve davranışlardır.
Ben insanım, ben adamım diyen bir bireyin bu değerlere sahip olması lazım. Aslında toplumun kahır ekseriyetinde hatta hemen hemen herkeste bu değerlerin mayası mevcuttur.
Bu vasıfların birer değer olduğu İslam toplumunun Devleti de teşekkül edilirken Yasama, Yürütme ve Yargısı ile bu değerleri kırmızı çizgi olarak kabul edilmeli ve ona göre teşekkül edilmelidir. Tıpkı TBMM’in kurucu karakteri gibi.
Türkiye Cumhuriyetinin hangi vasfı bu değerlerden uzaklaşmışsa en kısa zamanda bu değerler kümenin içine taşınmalıdır. Buna karşı tepki gösteren kimseler bu halktan olmadıkları ama insan olmaları icabı bu ülkede vatandaş olarak yaşamaya hakları olduğu, fakat bu değerlerle kavga etmeye hakları olmadığı bilinmelidir.
“Namuslu vatandaşın namuslu devleti olur” derken şunu kast ediyorum, birileri zamanında fırsat bu fırsat deyip bize ait olmayan birçok yasalarla devletimizi dizayn etmişse de artık buna dur demsini bilmeliyiz.
Bu gün Devletin direksiyonu Anadolu efelerinin eline girmişse Devleti Milletin hizasına getirmelidir. Pratikte halka hizmetkar olaya amade olan bu devletin yasal ve anayasal olarak niye başka telden çalsın?
*CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi Namus anlayışımızı zedelemeyi hedef edinen, Aile yapımızı bozan, Dinimizi tanımayan sözleşmelerden artık imzamızı çekmenin zamanı çoktan gelmedi mi?
Avrupa birliğinin üç kuruş parası dışında neyi bizden fazlaydı ki çağdaşlaşmayı onlara şeklen ve fiilen benzemekte bulduk.
Diyanet Reisimizin Ayet eşliğinde okuduğu, zina ve livatanın felaket ve rezalet olduğunu söylediği hutbeye AB’nin paralı askerleri itiraz edince ülkenin dört bir yanında yükselen sesler bana bir umut, bir motivasyon verdi.
Bir daha anladım ki bu halk namusludur ve namuslu devlet istiyor. Cumhurbaşkanımızın ve Meclis başkanımızın İHD ve Ankara Barosuna tepki göstermesi takdire de şayandır.
Ankara Cumhuriyet Savcılığının Ankara Barosu hakkında soruşturma açması da umut vericidir.
Aslında bir de bu Birlikleri sorgulamak lazım. Bunlar üyelerinden toplanan paralarla Ankara’da sinsi planlara imza atıyorlar.
Tabipler birliği,
Belediyeler birliği,
Barolar birliği,
Tüm Mimarlar Mühendisler Odaları birliği bakın çalışma tarzlarına amacı dışında işlerle uğraşıp hepsi de Eşcinsellerin dostu oluşumlardır. Böyle kuruluşlardan üyelerine ne hayır gelir. Bu birlikleri yasa değişikliği ile dağıtmanın zamanı gelmiştir.
Barolar birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Ankara barosunun Diyanet Reis’i Prof.Dr.Ali Erabaş’a tepkisini eleştirmesini önemsiyorum, ama aynı birlik tüm barolara Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda komisyon kurmaları talimatını vermiş. Bu bir tezat değil mi?
Hatırlayanınız vardır Merve Kavakçı ilk örtülü vekil olarak Meclise gidince o zaman bir zati namuhterem onu kart ederek, “Burası devlete meydan okunacak yer değildir, bu hanın efendiye haddini bildirin” demişti. Bunun üzerine “dışarı, dışarı” sloganları ile protesto edilmişti ve halk meclisteki o partilerin tamamını sandığa gömmüştü. Ben de diyorum ki erenler diyarı Anadolu Allah’a meydan okunacak yer değildir. Öyleyse yanlış yasaları düzeltip topluma rahat bir nefes aldırın, birileri yasaların boşluklarından yararlanarak dinimiz hakkında ileri geri konuşmasın.
Haydi TBMM vazife senindir. Devlete şekil ver, milletin hizasına getir. Biz de hak ve adalete, ilim ve hikmete, bilim ve sanata vakit verelim.
Şimdiden kolay gelsin.
Eyüphan Kaya
Türkiye Aile Meclisi Güneydoğu Bölge Başkanı