Bir şey varsa sizin onu görüp görmemeniz varlığının gerçeğini değiştirmez. Güneşli bir günde gözünü kapatan kendine karanlık yapar. Daha bir asır öncesine kadar Kürtlerin kahir ekseriyeti Osmanlı İmparatorluğuna bağlı eyalet yönetimi tarzı ile özerk yaşarken, sonrasında dünyanın müdahalesiyle çizilen suni sınırlar ile Kürtlerin yaşadığı coğrafya baklava dilimi gibi dört parçaya ayrıldı.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Kürtler ülkenin ana unsuru olarak kabul edildiği halde 70 yıl zulme ve baskıya tabi tutuldular ve derin devlet ile dünyanın zındıka komitesi iş birliği ile PKK gibi bir örgütün türemesine sebep oldu.
PKK’nin uzantısı olan HDP’nin “bizim Kürdistan gibi bir derdimiz yok, asıl hedefimiz Türkiye ile bütünleşmektir” demesi de bu projenin varlığını ortaya koyuyor. Amaç Kürtleri CHP tabanı gibi laikleştirip İslam’dan uzaklaştırmakmış meğer.
Bütünleşmek Türkleşmek değildir, hukuki olarak varlığının kabul edildiği eşit vatandaş olmakla bütünleşmek olur. Ülkemizde anayasanın 42. ve 66.maddesi oldukça hep gereksiz politik siyasete malzeme olacak. Kürtçeye resmiyet kazandırılmadıkça huzursuzluk devam edecek, MHP ile HDP ucuz politika ile varlığını devam ettirecekler.
Allah için düşünelim; bu iki partinin Kürt-Türk kavramı etrafında sloganlar üretip hamasiyet endeksli politika yapmaktan başka birer siyasi parti olarak bu ülkenin geleceği için ne projeleri var?
Türkiye gibi mümtaz bir ülkede Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Kadın-Erkek eşitliği gibi gereksiz meselelerle uğraşmak akıl karı değildir. Daha büyük düşünmek durumundayız. Zamanın Zabitleri herkesten önce haksız yere kurulan İsrail devletini tanıdılar da biz bu gün Irak Kürdistan Federatif bölgesine tahammül edemiyoruz, bu kadar mı küçük düşünüyoruz aman Allah’ım!
Bu günlerde Siyaset Akademisi derslerini uzaktan eğitimle alıyorum, Türkiye’nin Suriye politikası dersinde ekrana bir harita yansıtıldı, Irak haritasında kalın punto ile bir IRAK bir de MUSUL yazıyor, üstelik anlatımcı Suriye sınırın paralelinde Türk vatandaşlarımız yaşıyor diyor, bu tuhafıma gitti fiiliyatta da Irak Anayasasına göre de öyle değil, doğru olan kalın punto ile ırak ve altında Bağdat bir de Erbil olmalıydı, Suriye sınırında yaşayan vatandaşlarımızın çoğu da Kürt ya da Arap’tır.
Malum Irak Anayasasına göre Irak iki bölgeli federatif bir yapıya sahiptir. Yine anayasasına göre Başbakan ve Cumhurbaşkanından biri Arap, diğeri Kürt olma zorunluluğu var.
Hakikat şudur ki bu dünyada kim nerde dünyaya gelmişse o coğrafyada huzur içinde yaşamaya hakkı vardır. Mülk Allah’ındır, inan inanmayan tüm insanlar da Allah’ın kullarıdır. Allah’ın dünyasında Allah’ın kullarından kimsenin kimseye zulüm etmeye hakkı yoktur, ancak hür iradeleri ile istedikleri otoriteye bağlı olabilme hakkına sahiptirler.
Örneğin ben Türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım, hak ve özgürlüğümü bu otoriteden istiyorum, vermezse kusur onundur. Teröre, anarşiye de tenezzül etmem, ama insan olarak da bu konuda bir kenara çekilerek sessiz de kalamam. Bu yazıyı yazmamın nedeni de odur.
Şunu bilmekte fayda var; Kürtlerin çoğunluğu Türkiye’de yaşıyor ve diğer Kürtlere yapılan iyilik de, kötülük de bu vatandaşlarımıza tesir bırakıyor.Bu fıtri bir duygudur.Tabi Kobani’yi bahane ederek ülkemizde 6-8 Ekim olaylarını çıkaranları da lanetliyorum.
Irak Kürdistan Bölgesel Kürt yönetimi yakın zamanda bir bağımsızlık referandumu yaptı, %72 katılım ile %93 evet oyunu aldı. Bize düşen bu talebe zemin hazırlamaktır. ABD, İsrail gibi devletlerin bu konuda söz söylemelerine meydan vermeden bu süreci olgunlaştırmak ve şekillendirmektir.
Kanaatim o ki Ortadoğu diye adlandırdıkları bu mağdur ve mazlum coğrafyada diğer kavimler gibi Kürtler de huzur bulmadıkça hep birlikte bu sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz. Ben Kimya hocasıyım insan vücudunda bir maden eksilirse vücut hastalanır, tahlil ve teşhisten sonra tedavi ile eksik olan maddeyi yerine gönderince rahatlıyoruz, peki bu coğrafyada Kürtler hasta olsa Arap, Fars ve Türkler rahat edebilir mi?
Irak Kürdistan Federatif bölgesi Irak kanunlarına göre yasal bir bölge ise, Irak dışında kalan devletlerin onu görmezlikten gelesi doğru değildir. Irak, iç sorununu anayasal düzeyle bir derce çözebilmişse ne mutlu.
Aslında sene 2007 Diyarbakır’da iki günlük bir Kürt konferansı düzenlendi, Alman konsolosluğu ve Diyarbakır barosu ev sahipliğinde.20’den fazla ülkeden katılımcının olduğu, ülkemizden diplomat, hukukçu ve siyasetçilerin iştirak etiği bu kongrede Kürt meselesi enine boyuna tartışıldı.
En son çare çözüm olarak şöyle bir fikir dile geldi, bunu seslendiren de Gazeteci Cengiz Candar’dı.
Denildi ki; “sayıları on milyonlarla ifade edilen Kürtlerin devletinin olmayışı psikolojik bir sorundur.
Irak Kürdistan’ı devlet, Suriye ve İran’da federatif yönetim, Türkiye Kürtleri ise canı sıkılan Anadolu’ya kayıyor, dolayısıyla bölgesel bir özerklik onlara huzur getiremez, anayasal düzeyde adil bir yapılanmaya gidilerek birinci sınıf vatandaş olarak kendilerine hak tanınmalıdır.”
Bu gayet insani, vicdani, adil bir tespitti. Ben hep bu tespitin savunucusu oldum, olmaya da devam edeceğim. Kimse benden şu andaki politik kabule göre sessiz kalmamı beklemesin, ama PKK/YPG gibi örgütlerin hakimiyet kurabilecek bir metre kare dahi hem Kürtlere hem, Türklere zarar verir bunu da söyleyeyim. Bunların silah bırakıp vatandaşlığa dönmeleri dışında kendileri hakkında bir B palnım yoktur.
Hakikat budur arkadaş, ya duygusallığı bırakıp sorunlarını çözersiniz, ya da dünya sizin üzerinizde plan proje yapar. Bu konunun ciddiyetini en iyi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan anlamıştı, ama muhatapları olan HDPKK sorunun çözümüne katkı yapmadı.
Kendi ifadesiyle buzdolabına aldığı çözüm süreci hak ve kardeşlik adıyla ortaya koyup bu değerler çerçevesinde içini zenginleştirerek bu sorunu çözmelidir diye düşünüyorum.
Bunun bir parçası da Erbil hükümetiyle iş birliğinde geçer, benden söylemesi.
Evet Türkiye’nin onayını almayan bir oyun artık Ortadoğu’da oynanamaz ama Kürtlerin de duasını almayan bir plan bu bölgeye huzur getiremez diye düşünüyorum.
Selam ve selametle kalın.