Eski devlet anlayışında ülkemiz bir yönüyle bir az ilerleme kat ederse hemen karanlık bir el ortalığı karıştırır, hür teşebbüs ruhunu korkutur, üretken akıllara bir ayar verilirdi.
Temsan Mühendislerinin şüpheli ölümü, Dizileştirilen Konyalı Kimyacının hayatı, Yeşil sermayeye yönelik boykot çağrısı her biri ibret verici birer hadiselerdir.
Buna benzer bir musibet de gençliğimiz üzerinde oynanan oyunlar. Meslek yok, Mesnet yok, para kazanma derdi olmayan ama her fırsatta tüketen, inanç ve kültürünü tanımayan, rotası belli olmayan bir gençlik yetiştirmek istendi.
Halbuki Peygamberimiz Muhammed(sav) “Yedi yaşına kadar çocukları sevin, 7-14 yaş arasında onları eğitin, ondan sonra da onlarla istişare edin” buyurmuştur.
Maalesef, çocuklarımız liseyi, üniversiteyi bitirdikleri halde kendini yönetmekten aciz durumdalar. Zaten kamu işlerine, maaşlı çalışmaya olan ilginin artışı da bundan kaynaklanıyor galiba.
Bilen biliyor her askeri müdahaleden sonra ülke ekonomisi dolar bazında %50 zarara uğruyordu. Ancak bir müdahale var ki insan kalitemizi, beşeri sermayemizi değerden düşürdü. O müdahalenin adı 28 Şubat post modern müdahalesiydi.
Meslek okullarının önüne katsayı engelini getirerek okulları öğrencisiz bıraktılar ve çocuklarımız akademik liselere yöneldi.
Makul bir çağdaş devlette öğrencilerin %80’ni meslek okullarına, %20’si akademik okullara giderken bu oran bizde tam tersi oldu.
Yetmedi çocuk 12 yaşına gelmeyene kadar Kur’an dersine gitmeyi ona yasakladılar. Yani Müslüman çocuğuna Kitabını okumayı, onunla tanışmayı dahi fazla gördüler.
Bu müdahale ülkemize verilen zararların en büyüğü oldu. Genlerimizin neredeyse %50’si “ne iş olsa yaparım abi” diyecek duruma düşürüldü.
Peki “ben devletim” diyen hangi devlet bu başıboşluğa meydan verir?
Ortaokulda öğrenci istidat ve kabiliyetleri açısından tanınır, ona göre yönlendirme yapılır, %20 oranında öğrenciler Anadolu ve Fen liselerine yönlendirilerek bilim ve teknolojiye uyumlu çalışmalar yapıp gelişmelere ayak uyduran bir kitle ayıklanır.
Bir kısmı akademik okullara, bir kısmı devlet kurmlarına, bir kısmı da normal hayata katkı verip serbest çalışırlar. Devlet bu tür hür teşebbüs ruhuna sahip gençlere destek verir, yol gösterir.
Bizim devlette iş ve işçi bulma kurumunda gereğinden fazla iş danışmanları var, ama birilerine iş bulduklarına hiç şahit olmadım. Hepsi toplanıp iş kur binasına sabahtan akşama oturuyorlar. Aldıkları maaş helâl mı haram mı orasını onlar düşünsün.
Gelelim %80 meslek okullarına giden memleket evlatlarına, fabrikaların “ana elemanlarına.” Kamuda görevlendirilenler dışında olan kimseler için gerekli atölye kuranlar, fabrikalarda çalışanlar ve serbest çalışanlar olarak ayırıp ona göre sahiplenmek lazım.
Kırk yıl önce insanlar işine gücüne bakıyorlardı, ama isteseniz de bu gün kendi imkanlarınızla işinize gücünüze bakamıyorsunuz.
Ancak Devletin rehberliğinde iş yapabilirsiniz. KOSGEP adı altında bir kuruluş bu iş için oluşturulmuş. İşini geliştirmek isteyen şerefli, namuslu vatandaşa hibe/katkı vermiyor, başkasının iş yerini adres gösteren kişiye destek verip paraları aralarında hışır/pışır yapıyorlar. Vallahi bu işlerde hileler yapan kimseleri Şeyh Sait meydanında ayaklarında asma cezaları verilse azdır. Bunlar maaşlarını devletten alan ancak devlet ile millet arasında birer kara kedi durumunda olan kimselerdir.
Evet, Devlet gençlere sahip çıkmalı, isteyen her gence meslek öğretmeli, “gençlik akademileri” ile onları bilgilendirmelidir.
Her gencinin nerde olduğu bilinmelidir,
İşte midir? Kıraathanede midir? Akademide midir? Medresede midir? Kitap-Kafede midir? Spor komplesinde midir? Evde dinleniyor mu? Bu program kapsamında yaşamak isteyen gençlere çalışmadıkları takdirde cep harçlığı dahi ödenmelidir.
Gençliğin üst yaşı olan 30 yaşına kadar gençliğe böyle müstesna bir düzeyde sahip çıkılmalıdır.
Ayrıca Genç evlilik teşvik edilmeli ve evlenen çiftlere 1+1 mütevazi düşenmiş bir ev 5 yıllığına kendilerine tahsis edilmelidir. Ben geçen dönem Diyarbakır/Sur Belediye başkanlığına aday adayı olmuştum, 40 maddelik bir projem vardı, bir maddesi evlenenlere ev vermekti. Bunlar olmayacak şeyler değil.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak gençlerimiz bu ilgiyi hak ediyorlar.
Bir şartla, reel değerler üzerinde siyaset yapabilirsek. Bölücülük deyip Kürt haklarını vermeyen bir iktidar, Türkçülük deyip İslam dinini ikici planda tutan bir milliyetçi siyaset, Atatürkçülük deyip bu toplumun inanç ve kültürü ile uğraşan bir ana muhalefet, Komünist bir akılla yeni yeni entrikalar üretmenin peşinde olan başka bir siyasi cenah ile hiçbir halt işlenemez. Böyle yerimizde sayıp duracağız.
Halbuki cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini getirdik ki daha özgür daha müreffeh bir hayat yaşayabilelim.
Allah aşkına bu şirin ülkede tüm siyasi partilerin vatandaşların menfaatine endeksli müşterek 8-10 maddesi olmaz mı?
Diyeceksiniz ki Atatürk ilke ve inkılapları var yetmez mi? Ben de derim ki yetmeyi bırak onlar bu halkın değerleri değil, dışarıdan ithal şeyler olup, onlar üzerinde halkı perişan ettiler, dünyaları da ahretleri de harap oldu. Ben bu kanaatteyim, siz ne düşüyorsanız onu bilemem.
Konuşun, yazın, ülkenize sahip çıkın, eğer ayak üstü konuşmazsanız düşünceleriniz en az yarısı işe yarar diye düşünüyorum.
Gençlik, gençlik, gençlik.
Selam ve selametle kalın.