Gelişen dünya paralelinde insanların çoğu şehirlere taşınmaya başladı. Bu sürkülasyon muhtelif sorunların oluşmasına sebep oldu.
1-Kadınlarda doğurganlık azaldı,
2-Toplumsal değerler kayboldu,
3-Garip guraba sahipsiz, ilgisiz kaldı,
4-Bina hayatıyla, sokaklar boşaldı, ona bağlı komşuluk ilişkileri kayboldu.
5-Eskiden adı İmar ve İskan Bakanlığı olan Bakanlık, adı değişti Çevre ve Şehircilik bakanı oldu.
Peki iyi mi oldu? Kötü mü? oldu gelin beraber bir değerlendirelim.
*Köy şartlarında daha çok evlada ihtiyaç olması sebebiyle kadın başına düşen çocuk sayısı ortalama 5-6 iken bu sayı 3’ün altına indi. Demografik verilere göre anne başına düşen çocuk sayısı 2,8’in altına indi mi nüfus yaşlılık mod’una giriyor, Cumhur başkanımızın en az üç çocuk demesinin altında da bu bilimsel sebep yatıyor.
Köyde evinin hanımı olan kadın şehirde başkasının mesaili işinde çalışmak durumunda kaldı ve “anne işe, baba işe çocuk kreşe” durumu fiilen ortaya çıktı, evlatlarımız belki yedi, içti, giyindi ama anne şefkatinden mahrum yetişti, al sana bir sorun.
*Edep, haya, dayanışma, selamlaşma neredeyse ortadan kalktı. Aslında hayatın temel taşları toplumun ruhunu oluşturan bu değerlerdir.
Tabi insanlar birbirini tanımayınca bu değerleri çağrıştıran ortam da ortadan kalktı. İnsan köyün büyüğünden, ailesinin efradından utanırdı, sadece akraba değil komşusunun dahi başına bir hal gelseydi imdadına koşardı. Şehirde ne akraba var, ne komşu, dolayısıyla bu değerler nefis ve şeytanın da dürtmesiyle yok oldu.
*Köy hayatında herkes bir birini tanıdığı için kim fakir, kim zengin biliniyordu, öyle ya da böyle bir destek ve dayanışma içinde fakire el uzatılır, başta gıda temini olmak üzere, bir miktar yardım ulaşıyordu. Ama şehirde kimse kimseyi tanımıyor, kapı komşu olan kimseler nedeyse tanışmıyorlar, dolayısıyla fakir fukaraya gereken ilgi gösterilmiyor.İş sosyal devlete kalıyor, o da daha tam beceremedi.
*İnsanlar arasında yarı resmi bir mesafe oluşuyor, aynı binanın sakinleri kültür ve inanç açısından birbirini tanımadıkları için de bir birine yabancı kalıyorlar.
*İmar ve İskan bakanlığı hem şehri hem köyü andırırken, Çevre-Şehircilik kavramı köyleri andırmıyor, haydi ona da eyvallah diyelim peki şehirler için ne yapıyor? Doğrusu TOKİ’nin hesaplı olarak yaptığı hesaplı konutlar dışında dikkat çeken bir şey yok.
Binlerce çevre mühendisleri var, çevre konusunda vatandaşları bilgilendirme adına bir faaliyet gösterdiklerini görmedim, duymadım.
Hele ki bina yaşamıyla ile ilgili verimli bir faaliyeti hiç yok. Malum bina yönetmeliği var, binanın her yıl bir yönetimi seçilir, ayrıca binanın görevlisi olarak Kapıcı adıyla bilinen bir şahıs var, fakat hem bina başkanı hem Bina hizmetlisi keyfine göre görev yapıyorlar. Kürtçede bir söz var “ettehiyetu çava lê hat” (artık nasıl denk geldiyse.)
Ben de diyorum ki gelin şu bina sorumlularına bir kriter getirelim. İki yıllık bir meslek yüksek okulu açıp buradan mezun olan kimseler bu kapıcılık görevini üstlensinler.
Bu okulda İletişim, Güvenlik, İlk yardım, İnsan hakları..vb dersleri alırlarsa ciddi bir değer haline gelmiş olurlar. Bununla birlikte binaya bir güven ve huzur hakim olur, o güven ve huzur şehrin geneline de ülke geneline de yansır.
Ayrıca yüz binlerce bina var ülkemizde bunlar için bir hazırlık yapmak gerekmiyor mu? Bu ülkenin vatandaşı, temizlik elemanı, bina görevlisi, ayakkabı tamirciliğini küçük bir meslek olarak gördükçe işimiz zor. Onurlu bir yaşamın önemini vatandaşlarımıza anlatmamız lazım.
Kim diyebilir ki temizlik elemanının görevi bir doktorun görevinden daha az değerlidir?
Benden söylemesi.