İslam’ın beş şartlarından biri olan Oruç, Ramazan ayına mahsus bir ibadettir.
Ancak Ramazan ayı öyle bir aydır ki “İnanarak ve hasseten Allah rızası için ihya edilirse kişinin geçmişe dönük tüm günahlarının mağfiretine neden olur.”
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimi Levhi mahfuzdan Beytül izze’ye Kadir gecesinde indirdiği ve o geceyi barındıran bu aya bu kıymeti vermesin de hangi aya versin diyesi geliyor insanın değil mi?
Geçende Nurradyo programına konuk oldum şu cümleler dilime geldi; “Yüce Allah namazı ve orucu üzerimize farz kıldığı için ne kadar şükür etsek azdır” diye.
Namaz olmazsa günde beş vakit nasıl sevap kazanırız, İlahi buyruğu yerine getirmenin gururunu yaşarız, kendimize, yakın çevremize insanlık alemine dua ederiz, ölülerimizi yad eder ruhlarını şad ederiz değil mi?
Ya Oruca ne demeli “Uykusu ibadet, sessizliği tesbih, ibadeti kat kat makbul olan” bir manevi hal, bundan daha hoş bir zaman dilimi var mı?
Kendimi tanıyalı Ramazan ayının gelişine hep sevinmişimdir,
Bu ayı ihya edenlere ne mutlu,
Hakkını vererek Yüce Allah’ın rızasını elde edenlere ne mutlu,
Nefsini terbiye ederek mana aleminde bir basamak daha yükselenlere ne mutlu,
Ya Ramazan’ın sonundaki Bayrama ne demeli?
Bayram namazı özel bir ibadettir, öyle ki farz namazlarını kılmayanlar dahi Bayram namazına iştirak ediyor,
Tekbiratla yüce Allahın büyüklüğü gür sesle tasdik ve ilan ediliyor,
Bayram namazı ve sonrasında okunan hutbe ile o güzel gün başlıyor, Bayram günü
Peki ödenen fitreye ne demeli? onun anlamlarından bir de şu olsa gerek bu beden Allah’tan kiralanan bir evdir , fitre ise o evin sembolik kirası olarak ödeniyor, miktarı az olsa da Oruc’un kabul olması onun ödenmesine bağlanmıştır. Az olması ise Yüce Allah’ın cömertliğinden kaynaklanıyor.
Ayrıca bay bayan, büyük küçük herkesin fitre miktarının aynı olması akıl sahibi kimseleri bir kez daha düşündürüyor; Allah katında eşit ve aynı değerde oluşumuzun bir işareti olsa gerek.
Büyüklerinin ellerinin öpüldüğü,
Küçüklerinin kucaklanarak sevildiği,
Yetimlerin, kimsesizlerin başının okşandığı,
Akrabalar arasında karşılıklı ziyaretlerin gerçekleştiği,
Dostlar arasında ziyaretlerin oluştuğu bir huzur günü olsa gerek bayram günü.
*Tabi bu sene şu Pandemi(covit-19) nedeni ile bunların hiç birini yapamayız, bu tür konularda Bilim Kurullarının kararlarına uymak bir anlamda vaciptir diye düşünüyorum.
Ah ah keşke bu günü daha da huzur içinde, endişesiz ve mutlulukla geçirebilseydik,
*Vatandaşlarımızın huzur ve mutluluğunu dert edinen bir siyaset,
*İnsanımızın hizmetinde olan bir bürokrasi,
*Milletin geleceğini düşünüp o konuda kafa yoran bir sivil toplum ve
*Allah rızasını hedef edinmiş bir toplumumuz olsaydı…
Çok şey mi istiyorum acaba? İnanın değil;
-Dinimizi,
-Dilimizi,
-Kültürümüzü,
-Tarihimizi,
Doğru öğrenip sahiplenseydik bunlar sıradan beklentiler olurdu.
Gelin bu dört değerimizi sahiplenelim, Mevlana’nın dediği gibi ölüm bizim için “şeb-i arus” olsun,
Şimdiden hayırlı bayramlar diliyorum.