Toprak, su ve hava birer nimeti ilahidir dolayısıyla kullanırken hassas olmalıyız, şayet bu üç nimetten birine dahi sıkıntı verirsek bizzat kendimiz cezasını buluruz; hem bu dünyada hem de ahrette.
Toprak, bin bir türlü otun, meyve/sebzenin hububatın yeşerdiği bir ilahi nimettir. Dolayısıyla toprağı korumak boyunumuzun borcudur, bir avuç toprağın oluşması için yüzyılların geçmesi gerektiğini biliyor muyuzdunuz? İnsan, taşıdığı ruh kadar toprağa da muhtaçtır.
Toprak öyle bir değer ki, oraya ne ekerseniz onu besliyor, büyütüyor; mineral oranı aynı olmasına rağmen bazen Diyarbekir karpuzu kadar şirin, bazen Şanlıurfa biberi kadar acı, bazen de Malatya kaysısı kadar tatlı meyve veriyor. Toprağın insan için verdiği hizmeti dile getirmek çok zor, bundan dolayı toprağa değil Yaradana şükürlerimizi sunuyoruz.
İnsanoğlu aç gözlülük yaparak gübrenin desteğiyle topraktan yüksek verim elde etmeye çalışıyor, bu doğru değildir, birkaç yıl sonra toprak özelliğini kaybedebilir, haberiniz olsun.
Hava oran olarak %78 Azot %21 Oksijen ve %1 Hidrojen ve diğer gazlardan oluşuyor, bu oranı değiştirdiğimiz zaman canlıların dünyada hayatı zorlaşıyor.
Mesela fosil yakıtlarından oluşan Karbondioksit'in artması bir yandan küresel ısınmaya neden olurken, diğer yandan Asit yağmurlarının yağmasına sebep oluyor, denizden çözünen Karbondioksit yüzenden bazik özellikle olan balıkların derileri tahriş ediliyor.
Yeşillikler Karbondioksit dengesini korurken imdadımıza elektrikle çalışan otomobiller yetişiyor. Tabi günün birinde güneş enerjisinden yararlanarak motoru çalıştırabilsek daha iyi olur, o yönde çalışmalar da vardır.
*Ne derece olabilir? motorlu taşıt alan birine en az 100 ağaç dikme şartını getirebiliriz bence, çünkü aldığı araba atmosfere Karbondioksit salacak bu ağaçlar da onu dengeleyecek diye düşünüyorum. Malumunuz yaprak üzerinde fotosentez olayı gerçekleşirken Karbondioksit alıp Oksijen veriliyor.
Ya suya ne demeli? Yeryüzünde 2/3 olarında denizler mevcuttur, ama deniz suları tuzlu olduğu için direk içme suyu olarak ondan yararlanamıyoruz. Buharlaşma yoluyla atmosfere giden su tatlı su olup bulutların sevk ve idaresi ile külli iradenin istediği yerde yağmur olarak insanlığa arz ediliyor, yani yağmur yağmıyor yağdırılıyor, %2 oranında yer altında tatlı suyumuz var, onu da kontrolsüz kullanıyoruz.
Bir köyde gücü yeten bahçesine sondaj vurup tatlı su çıkarıyor, bir zamanlar 80-100 metrede ulaşılan suya şu anda bazı illerimizde 300-400 metrede ancak ulaşılıyor, buna makul, yasal bir çerçeve çizmek lazım, yer altı suları hepimizindir.
Boşuna büyüklerimiz “su gibi aziz ol” dememişler suyun üretim fabrikası yok, sadece dolum tesisleri var.
O zaman bizler medeni birer insan olarak canımız nasıl istiyorsa değil, nasıl icap ediyorsa bu ekolojik denge içinde öyle yaşamalıyız.
Diğer canlıları da koruyarak hayatın kalitesini muhafaza etmeliyiz, ekolojik denge bir yazıyla anlatılamaz yeri geldikçe dokunmaya çalışacağız, ama ekolojik dengenin temel değerleri toprak, hava ve sudur unutmayalım.
Umarım bir az siz saygıdeğer okuyucularımı düşündürebilmişimdir.
Selam ve selametle kalın.