Üstat Bediüzzaman: “Bazı hadiseler bizatihi, bazıları ise netice itibariyle hayırlıdır” der.
15 Temmuz darbesi şehit ve gazi vermemize rağmen netice itibariyle bir hayra kapı açtı, ama o fırsatı galiba iyi değerlendiremedik.
Memleket, Pensilvanya’dan yönetilen bir örgüt tarafından bir ahtapot gibi zapt u rapt altına alınmıştı, her geçen gün kötüye doğru bir gidişat vardı, paralel devletin varlığı ayan beyan ortadaydı, bu darbe ile takriben %50 civarında FETÖ üyesi, %50 de ibadet takımından insanlar deşifre oldu. “Ameliyat sancısız olmaz” deyip mağdur insanlara bir teselli verirken bu mağdurların maruz kaldığı haksızlık süresi hayli uzadı, uzadıkça da bedduaların seslerini duyar gibi oldum desem inanın. Bu bir az malumu ilan ama rızayı kabahat aynı kabahat olduğuna göre bu haksızlığa değinmeden 15 Temmuzu yazmak da doğru olmasa gerek.
15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımızın ölüm de dahil her türlü riski göze alarak halkı meydanlara çağırması tarihi bir ferman olarak yerini aldı, daha önce bile sokaklara inen vatandaşın bu çağrı üzerine kıyamın dozunu artırmaları da şerefli bir hadise olarak tarihin sayfalarına kaydedildi.
Bu tarihi gece enerjisini Ezan, Sala, Tekbir, Vatan ve Bayraktan aldığına kainat şahittir. Bu beş değer maneviyatın beslendiği alandır. Bu değerlerdir insanı gazi yapan, şahadet derecesine çıkaran.
Ne yazık ki bazı hesaplara binaen bu gece şehit düşen insanımıza Demokrasi ve Milli Birlik Şehitleri, Gazileri dediler. İşin aslı şu ki ilay-i kelimetüllah uğruna ölmeyen kimselere şehit denilse de kağıt üzerinde şehittir.
Mesela bir kimse “Kemalist sistem ayakta kalsın” diye çarpışırsa neuzu billah imanı tehlikeye girer desem Diyanet İşleri Başkanlığı bu tespite aykırı bir yorum yapamaz. Ama insanımın mal, can, namus güvenliği elden gitmesin diye mücadele eden biri hayır yolunda ölmüştür. Yani ameller niyetlere göredir.Devleti bu ladini sistem ile bu kadar sıkıntılı hal getirenler utansın! Ayrıca bu sistem ayakta kalsın diye mücadele verenlerin de kabahati ağırdır unutmayın! Madem bu ülke bizim, madem bu toplum Müslüman bir toplumdur o zaman İslam Hukuku ile idare edilmek en doğrusudur.
Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan twiter hesabında: “Artık Türkiye’nin yeni yüz yılı başlasın” demesi ve hemen akabinde Bahçeli’nin Külliyedeki 15 Temmuz Programında Erdoğan’a Kur’an-ı Kerim takdim etmesini hayra yormak istiyorum.
Sanki şöyle der gibi oldu. “Aha buyur, hayal ettiğiniz mutlu bir dünyanın reçetesi Kur’anda mevcuttur, Türkiye’nin yeni yüzyılını başlat ” ben bu davranıştan bu manayı çıkardım.
Uzun süredir yeni yüzyılda üç şeyle barışık bir sistem ve onu kabullenecek bir zihniyet bize lazım diye yazıyorum.
Nedir o üç şey?
1-23 Nisan 1920 yılında bir Cuma günü dualarla açılan ve “ve emruhum şura beynehüm(onların işleri aralarında istişare iledir)” ayetinin atmosferinde faaliyet gösteren kurucu meclisin ruhu ile barışık,
2-41 mısralık İstiklal Marşının temasından ilham alan,
3-Veda hutbesinin maddelerini tam içselleştirip, ülkeyi bu adil atmosferde yönetmek lazımdır diye düşünüyorum.
Bu üç değer karşısında dudak büken, alaylı bir duruş sergileyen kimse ya ahmaktır, ya da haindir.
Bu üç değerde vahdet içinde kesret vardır, tarihi bir akışın katkısı vardır, rıza-i ilahi vardır, Kur’ani Kerim ile uyum vardır.
Şunu unutmayın, ülkemiz için Türkçülük ve Atatürkçülüğün zamanı geçmiştir. Bozkurt işaretiyle bu halkı bir yerden bir yere, ileriye taşıyamazsınız, Roma Hukukuna İslam Hukuku karşısında hukuk demek insafsızlık olur.
Hakkı andıran bu davranıştan ötürü Devlet bahçeliyi tebrik ediyorum, inşallah kendisi bizzat Kürt meselesinin çözümüne de katkı verir, ırkçılık belasında kurtularak Allah’ın huzuruna hakiki bir tövbe ile gider. Yüzüğüne “Allah bana yeter” ifadesini kazıdığı gibi inşallah gönlüne de yazar.
Artık hukuki açıdan ufuk verici, adil, insanlığa huzur kazandıracak 124 bin Peygamber, 313 Resul ve 5 ulülazm Peygamberlerin getirdiği ilahi öğretinin son hali olan Kur’an-ı Kerimi anlama ve kavrama vakti geldi.
Benden söylemesi.
Selam ve selametle kalın.