Ne hikmetse bazı dertlerimizi boğazımızda konuşuyoruz.
Bu ülkeyi kim, nasıl bu kadar tesir altında tutabiliyor anlamak çok zor. Kendi öz vatanımızda sorunlarımızı dile getirdiğimiz zaman endişe duyuyoruz. Ya da kim takar vatandaş rızayı misali bir umut besleyebiliyoruz ki ciddi ciddi düşüncelerimizi paylaşalım.
Bu ülke bizim ama hangi açıdan ele alırsanız alın inanç ve kültürümüzle tarihimizle, dilimizle arası açık.
Tabi sorunlarımızın en başında da Talim Terbiye geliyor. Bir milyonu aşkın öğretmenle yetiştirdiğimiz vatandaş tipi tarif edilemiyor, maalesef! “Benim vatandaşım şu şu özelliklere sahiptir” diyemiyoruz.
*Vatandaşım; yalan söylemez, arkadaşını satmaz, komşuluk hakkına riayet eder, aile hukukunu korur, üretkendir, helal lokmanın değerini bilir, kanaat sahibidir, ye’se düşmez… özetle nitelikli bir Müslüman’dır, iyi bir insandır diyebilir miyiz?
Peki böyle bir vatandaş tipi yetiştirmek için ne yapmak lazım?
1-Müfredatımız toplumun temel değerleriyle barışık olmalı,
2-Öğretmenlik mesleği mümtaz meslekler arasına alınmalı,
3-Veli talim terbiyenin bir parçası olarak üstüne düşeni yerine getirmeli.
4-Okul yöneticiliğine ayrı bir kriter getirilmeli,
5-Lise mecburi eğitimin dışına çıkarılmalı,
Ayrıca halk olarak bu yeniliklere sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalıyız.
*Sözde bağımsız bir ülkeyiz, talim terbiyemiz birçok yönüyle ABD’nin nezaretindedir. Malumunuz İsmet İnönü zamanında 1949 yılında Kahire’de Amerika ile imzalanan Fullbright anlaşması hâla yürürlükte. Eğitim Öğretim dairesi başkanlığında ABD’li uzmanlar var, bu anlaşmaya göre bu anlaşmanın yürütme komisyonu 4 Türkiyeli, 4 Amerikalı olmak üzere 8 kişiden oluşuyor, bir konuda oylar eşit çıksa ABD Misyon Şefi ne derse o oluyor, yani daima Amerika’nın dediği oluyor, gerisini siz düşünün! Bu anlaşmayı bir an evvel iptal etmek lazım.
*Öğretmenlik mesleği 657 sayılı yasaya bağlı olmaktan çıkarmak gerekiyor, bir öğretmen mesleğinin gereğini yerine getiremeyince ülkenin geleceğine leke bırakacak vatandaş yetiştirebiliyor. Bir insan üç kuruş maaş alacak diye ona çocuklarımızı teslim etme lüksümüz olamaz. Buyursun başka bir iş yapsın.
Öğretmen adayları Lisede okurken öğretmenlik alanını istediğini ortaya koyup, bu konuda bir “kabul dosyası” hazırlanması lazım, daha sonra eğitim fakültesini iyi derecede bir puanla bitirenlerin İlk %20’si sınavsız olarak atanmasının sağlanması, Mesleki yeterliliğini ölçmek için üç yılda bir sınava tabi tutulmalı, belli bir puanın üstünde başarı elde edenlere bir kademe verilmelidir. Üç sınavda geçer not almayan öğretmenleri sicil puanı da dikkate alarak öğretmenlik mesleği dışında görevlendirilmelidir.
Veli okulun sorunlarıyla ilgilenmeli, etkinliklerine maddi manevi destek vermeli, okul yönetimi okul aile birliğinden moral ve motivasyon almalıdır. Okulda negatif bir sorun olmasa bile başarı çıtasını yükseltmek için daima bir eylem planı faal olmalıdır.
Okul yönetimi, okul müdürlüğü herhangi bir birimin, kurumun müdürlüğüne benzemez, bir fakültenin dekanlığından daha önemlidir. Çünkü fakültede sorumluluğunu bilen yaşça olgun öğrenciler var ve orada eğitim yoktur. Okul ise öğrencinin olgunlaştığı bir kurum ve birebir ilginin gerektiği bir süreç işliyor. Milli Eğitim kademesinde okul müdürü üstü kimseler okulun işlerini kolaylaştırmak için bir çalışma ve çaba içinde olmalıdır.
Bir okula müdür seçerken basit mülakatın yanı sıra müdür adaylarının okula yönelik stratejik eylem planları yarıştırılmalı, 4 yıl okulda yapmak istedikleri işleri, nasıl yapacağını okulun çok yönlü başarısı için neler yapabileceğinin plana yansıtıldığı eylem planları olmalıdır. Yoksa kağıt üzerinde okulu idare etmek başarı getirmez.
Mecburi eğitim 1+4+4=9 olmalı, Lise eğitimi mecburi dersler arasından çıkarılmalıdır. 12 yıl okula gönderdiğimiz çocuklarımızın yarısı ne üniversiteye gidebiliyor, ne de bir meslek edinebiliyor, ayrıca üniversiteye gidenlerin de kahir ekseriyeti işsizler ordusuna katılıyor.
Yazıktır, yazık! Bir çok gelişmiş ülkede öğrencilerin %70’i Meslek okullarına yönlendirilirken bizde meslek okulları dışında kalan okullar daha çok rağbet görüyor. Burada apaçık bir sıkıntı var.
Peygamberimiz Hz.Muhammed(sav) diyor ki; “7 yaşına kadar çocuklarınızı sevin, 7-14 yaş arasında onları eğitin, ondan sonra onlarla istişare edin” bu yerinde ve haklı uyarıya dikkate alınca ilk ve orta mektepte insan yetiştirdiysen ne ala, ondan sonra artık çocuk bir kalıba giriyor. Ne yapsan da boş.
Hayatın içinde rolünüz ne olursa olsun talim terbiye ajandanızın baş köşesinde yer alsın, başka bir ifadeyle bir günde iki işiniz varsa biri talim terbiye olsun, diğeri neyse işiniz onu yapın. Bu sorun hepimizi ilgilendiren bir sorundur.
Unutmayalım talim terbiyenin asıl amacı iyi insan yetiştirmektir. İyi insan topluma umut ve motivasyon kazandıran, varlığı başkasına güven ve huzur veren kimsedir.
Eğer okullarımızda iyi insanlar yetişsin istiyorsak, karneyi elimize aldığımız zaman akademik başarının olduğu stundan önce davranış puanlarının olduğu stununa bakmamız lazım. Çünkü insan akademik başarısıyla değil davranışlarıyla insandır.
Ben bu kadarını dile getirebildim, farklı bir şey aklına geliyorsa dile getirmekten çekinme e mi? Bu sorun hepimizin.
Vesselam.